• Arakawa Under the Bridge - 3





    3 Bridge


    Bu serinin en sevdiğim yanı fotoğrafları alırken zibilyon tane seçeneğimin olması. "Tüm kadro formda, ilk 11'i seçmekte zorlanıyorum" diye gülümseyen teknik direktörün telaşesini yaşıyorum. İnsanın içini açan bir görsellik sunan seri kimi sahnelerde manga karelerini, kimi sahnelerdeyse duvar kağıdı güzelliğini ekrana taşıyor. Tüm bu görselliği kendine has mizahıyla da bütünleştirince her bölümü insanın içini kaynatıyor.

    Geçen bölümde Recruit'e savaş açan köprü altı tayfasının en bıçkın delikanlısı olan Star bu bölümün başında Nino'yu Recruit'in evinden çıkarken görünce deliye döner. Sevgili olduklarını kabul etmek istemeyen Star rica ettiği Sister aracılığıyla Recruit'i günah çıkarma odasına sokturur ve eğlence başlar. Önceki iki bölümün aksine Sister, Rec, Star arasındaki konuşmada geçen diyaloglar daha bir sitcom mizahına yakın geçiyor. Ben o yüzden bu bölümde öncekiler kadar gülemedim. Senaryo çok mekanik geldi. "Star sorar: 'Nino ile bir yerlere gittiniz mi?' Rec cevaplar: 'Yo, sadece geceleri benim evde yatıyoruz, sabahları çıkıyor.' Star delirir" tarzında basite indirgenmiş mizansenlere belki de havamda olmadığımdan pek gülesim gelmedi.

    Yine de bölümün jenerik sonrası finali çok hoşuma gitti. Ufak bir kutu üstünde sade, absürt ve abuk bir gösteri sunan karakterler ve jürinin tepkisi, özellikle de en sağdaki hatunun farklı tepkileri gülümsetmeye yetti. Bu sırada seri azıcık da olsa dramaya kayar gibi oldu. "Nino o kıyafeti nasıl giyecek ki" diye düşünen Rec karşısında bir peri kızı görünce azıcık varsayıma kaçtı ve bu da bizi düşündürmeye yetti. Ben aslında serinin bu insanların köprü öncesi hayatlarına odaklanmasını izlemeyi yeğlemiyorum. Umarım da bunu bir mesele haline getirip herkesi rehabilitasyona sokmazlar. Onlar köprü altında keyiflerince yaşayan karakterler ve şu halleriyle birçok insanı da köprü altında yaşamanın ne kadar güzel olacağına cezbedebilecek kadar ilginçler. Lütfen bunu hiç bozmadan devam etsinler.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi