• Sora No Oto - 5





    Mountain Climbing - The End of the World


    Bu hafta geriye kalan son karakteri, yani Filicia'yı tanıyacağımızı düşünürken bizi ters ayakta yakalayan seri ufak bir coğrafik gezintiye çıkarttı. Bu gezinti sırasında serinin başından beri No Man's Land olarak adı geçen ve muhtemelen nükleer serpintiyle yok olmuş bölgeyi daha yakından görme şansına eriştik. Bu sırada Filicia ile ilgili bir ufak bilgi zerresi de almadık değil hani.

    Noel, Kanata ve Kureha'yı araziye çıkartan Filicia ve Rio'nun asıl amaçlarını bölüm sonunda görüyoruz ama o ana dek bizim üç ahbap çavuşların sırtlarına yüklenen battal boy çantalarla yürüme komedileri, Kureha ile Kanata'nın yakınlaşması, Noel'in birkaç "uzun" cümle kurması karakter gelişimi açısından serinin attığı doğru adımlar oluyor. Savaş zamanı inşa edilmiş "tuhaf" yapıları aramakla görevlendirilen üçlü şu anda bulundukları coğrafyanın da sınırlarını keşfediyor. Tabii mediocre sayılabilecek bir çağda bu yapıların üstünde dijital yazılar göstermek de serinin şimdiye kadar beni en çok meşgul eden zaman-mekan düzlemini daha da gizemli hale getirmeye yarıyor. Bu arada koruma vazifesi gördükleri söylenen o yapıların da birer silo olma ihtimalleri bu gizemin içine saklanmış ufak detaylardan biri olabilir.

    Seriye yeni dahil olan ve Filicia'nın muhtemelen abayı yakmış olduğu Binbaşı Claus karakteri, bölüm açılışında tankta akabinde arazide yapılan eğitim de karakterlerimizi yavaştan savaşa doğru itecekmiş gibi görünüyor. Bu seri hep böyle kırda bayırda, Kanata'nın trompet üstadı olma çabalarıyla geçmeyecek. Muhakkak ki bir yerlerde dramanın dibine vurulacak gelişmeler yaşanacak. Sıradaki bölüm, adı itibarıyla (Kanata`s Day Off - Hairdressing) bunu vadetmese de minimum 26 bölüm sürecek serinin bir yerinde elbet ki karakterlerimiz acıyla ve hüzünle karşılacaklarmış gibi görünüyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi