• Eve no Jikan - 4





    Nameless


    Şimdiye kadar en beğendiğim bölüm. İzlemediğim sadece final bölümü kaldı -ki kendisinde büyük bir potansiyel olduğu da 5. bölümün finaliyle ortaya çıktı- ve 5 bölüm içinde "Nameless" çok rahatlıkla en sevdiğim bölüm olmayı başardı. Nasrettin Hoca misali güldürürken düşündüren, düşündürürken bir parça burkan, insanın gözünden robotu, robotun gözünden insanı anlatan, serinin en "derin" bölümüydü.

    Bir kere şu isimsiz robotun kafeye girişinde çalan müzik nedir öyle? Terminatör izliyor gibi hissettiriyor seyirciyi ki zaten akabinde bir metal yığını içeri girince "T-kaç serisi bu?" diye düşünüyorsunuz. Akabinde Rikuo ile Masaki'nin robotu robot gibi "hissettirmeye" çalışmalarında yaşanan panik gerçekten gülünçtü. Eski model robotların müphem komutlar için programlanmadıklarını daha bölümün başında yepyeni bir model olan Sammy'nin cevabında görebiliyoruz. Eski modellere karşı çok açık konuşmanız gerekiyor, yeni modeller ise yapay zekaları sayesinde istekleri "kurgulama" yeteneğine sahipler. Hal böyle olunca da isimsiz robotumuz kafede nefis bir kaos yaratıyor. Biz de bu kaos sayesinde Rikuo'nun robot gibi düşünme sürecine ortak oluyoruz.

    Seri yayınlandığı dönemde çok beğenilmişti. İlk bakışta fazlaca abartılmış gibi görünse de pek çok yere çekilebilen ve günümüze da pekala uyarlanabilecek detayları bu kadar beğenilmesinin altını doldurmaya yetiyor. Hafızası silinmiş bir robotun son vidasında ( :) )bile hâlâ görevini yerine getirmeye çalışması insanı duygulandırıyor. Programlanmış bu metal parçalarının insanlardan daha insan olduklarının, onun hafızasını silip sigortadan yırtmaya çalışanlarınsa insanlıktan çıkıp sistemin robotları olduklarını kanıtlıyor. Yaşam alanları kısıtlanmış ve bir çıkış yolu olarak Eve No Jikan kafesini bulmuş robotlar günümüz toplumunda arayış halinde olan insanları, androidleri bir eşya gibi kullanan insanlarsa teknolojinin robotlaştırdığı bireyleri temsil ediyor. Bu argümanlar benim seriden okuyabildiklerim ve aldığı övgüleri ne kadar hak ettiğinin de bana göre temsilleri.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi