• Eve no Jikan - 3





    Koji & Rina


    Her bölümde farklı duyguları incelemeye devam ediyoruz. Bu bölümün konusu açıkça belli olduğu üzere aşktı. Ama insanlar arasındaki aşktan ziyade birbirlerini insan zanneden iki android arasındaki aşkı irdelemeyi tercih eden bölüm birçok sürprizi de içinde barındırıyordu. Koji Rina'yı insan, Rina da Koji'yi insan gibi görmekteydi. Kafenin sağladığı avantajlardan biri de bu. İzlerken biz de kimin insan kimin android olduğunu anlayamıyoruz. Androidlerin spesifik davranışları bulunmadığı ve kafe içinde herkes insan gibi göründüğü için hiçbir tahminimiz doğru çıkmıyor. Ben inceden kafe sahibi hanımın android olduğundan şüpheleniyorum ama doğru çıkmazsa da hiç şaşırmayacağım.

    Başkarakterimiz Rikuo'nun aksine Masaki benim için daha ilginç bir karakter. Olaylara soğuk kanlı yaklaşımı ve Rikuo'ya üst üste verdiği ayarlarla yaşından çok daha olgun bir tavır sergiliyor. Üstelik bir androidi olmaması ve bunu açıklama konusunda gizemli davranışları da gelecek bölümlerde onunla ilgili bir sürprizin habercisi gibi. Kendisine "Blade Runner" diye hitap edilmesi de hoş bir ayrıntıydı bir önceki bölümde. Gözlemci ve sorgulayıcı bir duruşu var Masaki'nin. Rikuo ise tam panik modda takılıyor. Sammy'nin kontrolünü kaybetme hissi, üzerine bu bölümde eklenen "sexoroid" kavramına olan tepkisi ("Benim aklım neredeydi?"), olaylara balıklama dalması gibi davranışları Rikuo'nun edilgen, Masaki'ninse etken konumda olduğuna delalet.

    Bu bölümde farkına vardığımız bir başka android tepkisi de kıskançlıktı. Koji'nin telefonunda başka bir kadının fotoğrafını gören Rina'nın üzüntüsü son derece inandırıcıydı. Ne çok abartı ne çok pasif. Olayın şokunu henüz yaşayan bir insanın verebileceği türden. Zaten androidlerin insanlaşabildikleri Eve No Jikan kafesinin özelliği androidlerin böyle yetilere de sahip olabileceğini ortaya koyan bir yer, tarafsız bir bölge. Androidlerin özgürleşebilecekleri, bir "ruh"ları olabileceği, isteklerini belirtebilecekleri, kapının dışındaki insan baskısından kurtulabilecekleri ve kendilerini ifade edebilecekleri bir mekan. Androidlerin karakter kazanabildikleri bir dünya.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi