• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 36





    Family Portrait


    İlginç bir bölümdü. Daha girişinden kendi farkını ortaya koyuyordu. EP'nin öncesindeki uzun Hohenheim hikâyesi alışılageldik FMA:Brotherhood bölüm açılışlarından çok değişikti. Hohenheim'ın pek de gözümüzde canlandırdığımız gibi iğrenç bir baba, kötü bir eş olmadığını gördük ve ailesini geride bırakma nedeninin Father'ın planını bozman olduğunu öğrendik. Ed'in küçüklüğünden beri diş bilediği babası aslında onun yeni keşfettiği planı çok önceden anlamış ve buna engel olmak için yola koyulmuştu.

    Briggs cephesindeyse muhteşem gelişmeler yaşandı. Olivier'nin iyi bir oyuncu olduğunu ve zaman kazanmak için her türlü taktiğe başvurduğunu gördük. Zamanın geldiğine inandığı anda Raven'ı biçme sahnesi gerçekten takdire şayandı. Bu sırada Sloth'u ve öncü birliklerini kaybetmek zorunda kaldı ama olsun. Yine de komutanlar masasından bir kelle eksildi. Kimblee'nin kendine çok güvenen tavırları da olmasa bölümde her gelişme iyiler yönünde olacaktı.

    Tüneldeki atlı birliği yutan karanlığın Pride olduğunu biliyoruz. Gelecek bölümün adının da "İlk Homunculus" olması bu ihtimali kesinleştirdi. Scar'ın da nihayet gelmesiyle birlikte bizi aksiyonu bol bölümler bekliyor gibi. Tabii Führer'in oynadığı Winry kozu ne kadar mide bulandırıcı olsa da serinin mantığına çok uygun bir hamleydi. İyiler kadar kötüler de zeki ve doğru taktikleri uygulama konusunda başarılılar. Winry etraflarındayken kardeşlerin neler yapabileceğini izleyip göreceğiz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi