• Full Metal Panic - 24



    Into the Blue

    Sousuke ve Gauln kaldığımız yerden dövüşe devam ederler. Dövüş sırasında Sousuke’nin aklına Gauln’un yaptıkları gelmektedir. Aldığı gazla Gauln’u fena hırpalar. Tam dövüş sona erdi derken Gauln gene bir sürpriz yaparak, Sousuke ile kendisini havaya uçurmayı planlar. Bu sırada amerikan ordusuna ait denizaltı Mithril’i kafaya takmış, illa havaya uçuracaktır. Bu tehlikede donanma gemilerinden birinde olan Kallinin sayesinde tatlıya bağlanır.

    Final bölümü beklediğim gibi sıradan bir şekilde bitti. Ortada hiçbir gizem veya ters köşe durumu yoktu. Kuru aksiyonla bitirdik. Sousuke, Kaneme ve Tessa üçgeninde de romantizm adına söylenecek fazla bir şey de olmadı.

    Bol spoiler içeren bölümler yazdım. Ağzınızın tadı umarım bozulmamıştır. Son olarak özetin özetinde güzel ve eğlenceli bir seriydi “Full Metal Panic”. Aksiyon ve komedisi bol serpilmiş, romantizmi az olan bir pizza gibiydi. Bu pizzayı yiyen bir daha iflah olmaz durumu var mıdır? Sizin için olabilir ama benim için yoktur. Sokakta yürürken, gece uyumak üzereyken veya bir şeyler içerken bu pizzanın tadını anımsayıp özleyecek miyim? Pek sanmıyorum. Yerken güzeldi, karnım doydu ama sadece o kadar…

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi