• Shingetsutan Tsukihime - 1




    Inversion Impulse

    Çocuk etrafta çizgiler gördüğünü söylemektedir. Doktoru onu pek ciddiye almaz. Ümitsiz bir şekilde çimenlerin üzerinde koşarken bir kadınla karşılaşır. Kadın kendini tanıtır. “ Ben büyücüyüm” der.

    Serimiz bu şekilde başlar. Zamanda sıçrarız ve o küçük çocuk karşımıza bir lise öğrencisi olarak çıkar. Shiki sınıfta Arihiko ve Yumizuka ile konuşurken şehri kasıp kavuran cinayetlerden haberdar olur. Cinayetlerin işleniş şekli ilginçtir. Kurbanların boynunda diş izi vardır ve kanları çekilmiştir. Derken Ciel çıkar ortaya. Onu ilk okulun camından Shiki’ye selam verdiğinde görürüz belli belirsiz bir şekilde. Kantinde toplanan bu dörtlünün konuşmalarında bir tuhaflık vardır ya da bana öyle gelmiştir.

    İlk bölüm itibariyle çok fazla karmaşa vardı. Shiki’nin bir kızın üzerinde çizgiler gördükten sonra onu doğradığını görürüz ama sonradan öyle bir olay yokmuş gibi bir durum ortaya çıkar. Teyzesinin yanında kalan Shiki babası öldükten sonra evine döner. Neden teyzesinde kalıyordur? Shiki’nin anılarından büyücünün kendisine verdiği gözlük sayesinde artık çizgileri görmediğini öğreniyoruz. Bir de ablasıyla olan belli belirsiz anılar vardır. İkiz hizmetçiler (belki değillerdir ama ben ikisi arasında hala bir fark göremedim isimleri dışında) ayrı bir vaka. Birde Ciel durumu var ki tam bir muamma. Gece rahibe kılığında az kalsın Shiki’yi eşek cennetine yollayacaktı.

    İlk bölümün sonunda anladığım tek şey çok bilinmeyenli bir denklemin içine girdiğimdir. Bölüm sonu itibariyle kimlerin iyi taraf kimlerin kötü taraf olduğu ile ilgili en ufak fikrim yok. Bu gizemin üstündeki toprağın kaçıncı bölüme kadar kalacağını merak ederken seri hakkındaki beklentilerim de epeyce yükseldi. Temponun yavaşlığı ve iç gıdıklayıcı hatta hüzünlendirici diyebileceğimiz müziğin de etkisiyle burnuma çok keskin bir dram kokusu geldi.


    2 Görüş:

    1. izlediğim bitirdiğim bir anime Type-moon'un bu koskoca evreninde bu denklemlerin cevabını bulmak zor.O büyücü kadın kırmızı saçlı olmasının bile bir nedeni var yada o gözlükler(kimi yaptığı)
      Bildiğim kadarıyla type-moon'un ilk animesi biraz acemice gibi gözüküyor tam olarak aksiyondan beni tatmin etmedi .Birçok sır var bu animede karakterin hepsi birbiriyle bağlantılı ve anlaşılmadık olaylar.Orjinal bi
      r konusunun olması insanı içine çekiyor.
      bu animeyi beğendiysen sana Kara no Kyoukai yi izle derşm o büyücünün kim olduğu ve yine ölümün gözlerini gören bir kız olan Ryougi Shiki'nin hayatı ve bu animeyle olan bağlantısı .

      OP ve fondaki müzikler harika ve etkileyici animeye hava iyi verilmiş çizimlerde güzel.

      umarım spoilera girecek şeyler yazmamışımdır

      YanıtlaSil
    2. Serinin şu anda yarısını izlediğim için beğenip beğenmeme konusunda tam bir yargıya varamadım. Ama dediğiniz gibi bilinmezlikler diz boyuyken aksiyon olarak en azından şu ana kadar tatmin edici bir durum yoktu. Halbuki kullandığı tema olarak buna çok müsait bir yapısı var serinin. Müzikler konusunda sizinle hemfikirim. Görüş ve önerileriniz için teşekkürler.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi