• Full Metal Panic - 17



    The Wind Blows at Home - Part 3


    Beklediğimiz gerçekleşti ve bölüm tam anlamıyla Sousuke ile Zaide arasındaki harika çatışmaya sahne oldu. Aslında bölümde iki farklı çatışma alanı vardı. Lakin diğeri yani Gauln ile savaş başlığını korumaya çalışan tim elemanları arasındaki çatışma pek zevk vermedi. Gauln jimnastik hareketleri yaparak, güle oynaya tim elemanlarını peynir ekmek gibi doğradı.

    Ama diğer taraftan Sousuke ile Zaide arasında eşit güçlerin savaşını izledik. Zaide’in ağzından verilen anekdotlar sayesinde Sousuke’nin bir çok şeyi ondan öğrendiğini anlamış olduk. Bir yandan her hareketini tahmin eden güçlü bir düşmana, diğer yandan ise abisi gibi gördüğü kişiye karşı savaşmak Sousuke’yi oldukça zor durumda bıraktı. Tüm bunların yanında ise telsiz aracılığı tim elemanlarının başına gelenleri duyup, yardım edememenin acizliğini hissetti adamımız…

    Bölüm sonuna doğru kötü adamımız, biricik teröristimiz Gauln kendinden beklemediğim bir davranışta bulundu. Tim elemanlarını harcadıktan sonra savaş başlığını alıp kaçacağını düşündüğüm Gauln, erkeklik gösterisinde bulundu ve Sousuke’nin karşısına çıktı. İyide oldu.
    Gördüğü durum karşısında tepesi iyiden iyiye atmış olan Sousuke ve Gauln’un birbirlerine dalışlarında, önce büyük bir patlama sonrada Gauln’un robotunun bacağını gördük. Gauln’un akıbeti hakkında net bir şey öğrenemesek de, serinin en şeytani adamının başına bir şey gelmemesi umut ediyorum. En azından şimdilik…

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi