• Full Metal Panic - 15



    The Wind Blows at Home - Part 1

    Kaname, Weber, Mao ve diğerleri denizin ve güneşin tadını çıkartırken Sousuke ortalıklarda görünmemektedir. Diğerleri eğlenirken Kaname bu durumdan hiç hoşnut değildir.

    İstihbarat teşkilatından bir yetkili Tessa’nın odasında Sousuke’ye uydudan çekilmiş bir fotoğraf gösterir. Fotoğrafa dikkatli bakan Sousuke bir an gözlerine inanamaz. Kötü adamımız Gauln bir pazar yerinde sahneye çıkmıştır. Yüzünde Sousuke’nin bıraktığı kocaman bir izle. Gauln’a suikast düzenlemekle görevli bir tim Helmajistani’ye yola çıkmak üzeredir ve Sousuke’de bu timde görevlendirilmiştir.

    İsimlerinden ve muhabbetlerinden Amerikalı oldukları anlaşılan tim elemanları Sousuke’yi küçük görürler. Her zaman ki farklı olanı yahut da kendinden olmayanı hor gör durumu burada da yaşanmaktadır. Gauln’un bulunduğu konvoyun yerini tespit eden tim basit bir saldırı planı hazırlar. Kibirli Amerikalılar Sousuke’ye yaptıkları gibi Gauln’uda küçümseme hatasına düşmüşlerdir. Sousuke onları uyarmaya çalışsa da onu takan yoktur.

    Kötü adamımız Gauln’un ortaya çıkışı seriyi tekrar rayına sokmuş oldu. Çünkü kötünün olmadığı yerde iyinin de çok fazla bir anlamı veya önemi olmayacağı bir durum söz konusuydu. Yüzünde ki koca yarayla karizması biraz çizilmişte olsa Gauln’u görmek seri açısından memnuniyet vericiydi. Timin konvoya saldırısı sırasında Gauln ve yanındakilerin Amerikalılardan ikisini bozuk para gibi harcaması beni hiç rahatsız etmedi. Ava giden avlanır durumu söz konusu. Aslında senaryoda günümüz dünyasından çok fazla esinlenme içeriyor. Helmajistani’ye Afganistan dersek çünkü görüntü itibariyle o bölge andırıyor, Afganistan – Amerika ve Terörist üçlüsü resmedilmiş. Ama her zamanki gibi öldürme hakkı Amerika’ya verilmiş. Devlet eliyle yapılan terörizmin haklılığı alttan alta bilerek veya bilmeyerek empoze edilmeye çalışılıyor.

    Bu bölümün bir diğer önemli noktası ise Sousuke’nin geçmişiyle ilgili bilgiler vermesiydi. Ayrıca olur olmadık yerde, aksiyonun ortasında bir anda yalnız ve mutsuz olan Kaname’ye odaklanılması çok hoştu.



    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi