• Shangri-La - 20-24





    Uzun bir süre ara verdikten sonra nihayet dün gece kalan 5 bölümü izleyip seriyi noktaladım. Bu kadar geciktirmenin de yarattığı pişmanlık aslında beklenti niyetine bir mevhum bırakmamıştı bende ama "iyi ki de geciktirmişim!" dedirteceğini hiç ummuyordum.

    Hepsinden önce bir seri bu kadar kötü sonlandırılmamalı. Final bölümüne biraz daha özen gösterilmeli hatta önceki 23 bölümden kesinlikle daha iyi bir bölüm sunulmalı. Her seri için standart böyle olmalı demiyorum ama en azından Shangri-La sezon boyunca sergilediği inişli çıkışlı grafiğini unutturacak bir final hazırlamalıydı. Tabii iş sadece finalle bitmiyor, anlatımda inanılmaz salaklıklar var. Bunlara salaklık diyorum, kimse yanlış anlamasın. Bir görselin gizemlerini anlatmanın, ifşa etmenin, açıklamanın birkaç yolu vardır. Bir karakterin sorusu sonucunda bilen kişinin ağzından dinleyebiliriz ya da olaylar üzerinden gerçekler "gösterilerek" bizlerle paylaşılabilir vs. Fakat 21 ve 22. bölümlerdi sanıyorum bir izahat faslı var ki evlere şenlik. Nagiko ile Tarsian birbirlerine zaten bildikleri şeyleri yüksek sesle söylüyorlar ve biz de bu sayede Atlas neymiş, Zeus neciymiş, MEDUSA ne mene bir olaymış öğrenmiş oluyoruz... Yersek! Bu fasıl 1-2 cümleden ibaret olsa eski günleri yâd ettiklerini söyleyip üzerinde durmayacağım lakin 2 bölüm boyunca epey uzun bir sohbet kıvamında gerçekleştirilen bu manasız konuşma serinin sağlığı açısından oldukça kendini abuk bir yerde konumlandırıyor.

    Karakter gelişimi açısından fevkalade güdük kalan seri beklediğim üzere son bölümde "O senin kardeşin.", "Zeus da benim.", "O da senin annen.", "Sen de aslında şusun." gibi müthiş (!) derecede yutulabilir senaryo performansları sergiliyor. Hele bir de Amerikan dizilerinin paçaları sıkıştıkça başvurdakları taktik olan "tüm karakterleri aynı karede toplama" saçmalığını olur olmadık yerlerde önümüze sunması Shangri-La'nın tepetaklak giden yönetim zaafiyetini ayan beyan gösteriyor.

    Animasyon departmanında olağanüstü, müzik departmanında gayet başarılı iş çıkarılmasına rağmen her anlatının en önemli yapı taşı olan senaryonun aceleye getirilmiş ve kolaya kaçılmış hissi maalesef içinde büyük bir potansiyel barındıran bu serinin değerini oldukça düşürdü. Şimdi biri gelip sorsa ben kesinlikle bu seriyi izlememesini söylerim. Müthiş çizimlerin tadını çıkaran gözlerimize bir anda 2. sınıf CGI kullanılmış MEDUSA'nın çıkmasını, iyi-kötü ayrımlarını anladıktan sonra finalin nasıl sonlanacağının aşikar olmasını falan izah edemem. Aralarda o kadar güzel 4-5 bölüm olmasına rağmen seri genelinde baktığımda çok başarısız ve kötü bir senaryoyla adeta harcanmış bir seri görüyorum. Güzel bölüm izlemek isteyenlere de 1., 8 ve 9., 11., 13. ve 19. bölümleri öneririm. Bir de finali izlerseniz size garanti ediyorum seriyi izlemiş kadar olursunuz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi