• First Squad: The Moment Of Truth




    2. Dünya Savaşı ile ilgili pek çok yapım çekildi, yazıldı, gösterildi. Bunların pek çoğu savaşın gerçeklerinden yola çıkarak gerek Alman, gerek Rus, gerek Fransız ama çoğunlukla da Amerikan cephelerini aktarmaya çalıştı. Savaşla ilgili o kadar çok bilinmez var ki her sene mutlaka bir 2. Dünya Savaşı filmi/kitabı/dizisi vs. çıkıveriyor. Animelerde ise durum biraz farklı. Grave of the Fireflies (Hotaru no Haka), Porco Rosso (Kurenai No Buta) ve Barefoot Gen (Hadashi No Gen) dışında Dünya Savaşları'nı konu alan/fonuna yerleştiren/etkileştiren başka bir yapım ya görmedim ya da hatırlamıyorum. First Squad ise 2. Dünya Savaşı'nın Rus cephesine odaklanarak bu kısır sektöre yeni bir soluk getiriyor.



    Filmin yeni bir soluk olma nedeni birebir olarak savaşın gerçeklerini aktarmıyor. Onun yerine çok daha değişik bir üslupla, iki türü harmanlayarak hem belgesel hem de kurgu bir film önümüze koyuyor. Savaş gazileri, sıhhiyeler, psikologlar, istihbarat çalışanları gibi savaşı yaşamış ve bilfiil görev almış pek çok insana sahne aralarında söz hakkı tanıyarak kâh cephenin fırtınalı anlarını anlatmalarını sağlıyor, kâh filmin ütopik sayılabilecek konusuyla ilgili bazı tezler öne sürerek kendi gerçekliğinin altını daha da kalınlaştırmayı başarıyor. Söz verilen bir tarihçi animede geçen Rus General Below'un gerçekte var olmadığını anlatırken beri yanda bir savaş gazisiyse kanlı canlı görmüş gibi generalin dış görünüşünü mikrofona anlatıyor. Bir anime içinde kamera çekim gerçek insanlara yer vermek çok ilginç ve belki de ilk kez kullanılan bir teknik. -Bazen çok sık kullanılan- Bu teknik sayesinde aslında bir bakıma filmi de klasik animeden ayırmak gerekiyor. Tam anlamını karşılamasa da First Squad için animasyon anlamındaki değil, gerçek anlamdaki "canlandırma sinema" terimi daha uygun duruyor. Sanki fikirleri sorulan insanların sözleri anime karakterleriyle hayat buluyor.



    Filmin konusu ise hayli ilginç. Nazilerin sadece cephelerde değil gizli kapılar ardında da birtakım denemeler yaptıkları zaten biliniyor. İstihbarat birimlerinin sadece espiyonajdan ibaret olmadığı, çok farklı dallarda görevlendirildikleri herkes tarafından bilinen bir gerçek. Rusların da 6. Birim ismi verilen istihbarat birimlerinin hipnoz, beyin yıkama, telepati gibi alışılmadık alanlarda çalışmalar sürdürdüğünü iddia eden anime bu birim içindeki özel güçlere sahip Nadya isimli bir kızı başrolüne taşıyor. Nadya geleceği sezme ve ölüleri görme gibi yeteneklere sahip küçük bir kız. Amiriyse yukarıda bahsetmiş olduğum General Below. Nazilerin 700 yıldır cansız yatan şövalye Baron von Wolff'u diriltme çabalarına karşılık Rusların silahıysa inşa etmiş oldukları Sputnik-1 isimli bir cihaz ve bu cihazı kullanacak olan Nadya. Sputnik-1 içine giren kişiyi ölüler diyarına gönderebilen ve burada ölülerle etkileşimde bulunmasını sağlayan bir cihaz. Bu cihaz her ne kadar mantığa aykırı geliyor olsa da filmin içinde ismini ve suratını göstermek istemeyen bir Rus askeri vakti zamanında kendisinin Sputnik-3'e girdiğini açıklıyor. İnanması seyirciye kalmış tabii.



    Studio 4C'nin içinde bulunduğu her proje gibi First Squad da en azından izlenmeyi hak edecek kadar eli yüzü düzgün bir yapım. Ağır giden temposu ve az sayıdaki olay örgüsü bir filmden beklentileri belki karşılamayacakmış gibi görünse de bunu uzun soluklu bir proje olarak düşünmek lazım. İzlerken bu filmden "çok rahat 26 bölümlük bir seri çıkar" düşüncesi hakimdi ki daha sonra yaptığım araştırmalarda ikinci filmin de yolda olduğunu öğrendim. Karakter gelişiminde Nadya'yı çok iyi ele alan animenin diğer karakterler için aynı özenden biraz uzak kalması da sanırım yapımcıların işleri çok aceleye getirmemesinden kaynaklanıyor. Nadya'nın 4 arkadaşının da biraz detaylı olarak aktarılmasını şahsen beklerdim ama dediğim gibi ikinci film veya olası bir seri bu filmin açıklarını rahatlıkla kapatacaktır. Ortak yapım olmasından dolayıysa First Squad tamamıyla Studio 4C yapımı olmaktan bir hayli uzak. En son Genius Party ve Genius Party Beyond'da izlediğim Studio 4C kendi "manyak" tarzından bu filmde epey uzak kalmış ki buna da projenin asıl sahibi olan Molot Entertainmet tarafından büyük ihtimalle zorunda bırakılmış. Yine de live-action belgesel, kurmaca anime gibi alakasız iki türü ustaca harmanlayan bu 70 dakikalık film değişik bir deneyim arayan animeseverler için mutlaka izlenmeli.


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi