• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 28





    Father


    Tek bir odada geçen bir FMA: Brotherhood bölümü. Ne kadar ilginç olabilirse ondan daha da ilginç. İnatla mangayı okumayan biri olarak bu bölüm de beni diğerleri kadar şaşırtmayı başardı. Öldü gözüyle bakılan Lin'in Baba'nın teklifini kabul edip bir homunculus olması, hele de Greed olarak geri dönmesi seriye fevkalade enteresan bir boyut kazandırdı. Şimdi Lin'i bir kötü gözüyle izleyeceğiz ama benliğini tamamen de kaybetmiş değil. Lan Fan'ın adını duyunca bir irkilmesi henüz karanlık tarafa kayıtsız şartsız geçmediğini gösteriyor olabilir.

    Bölüm sonundaki kapanış şarkısının ardından gelen ufacık sekans da serinin gelişimi açısından önemli bir noktaydı. Dirilme kabiliyetinin sınırını zorlayan Gluttony bu kez dayanamadı ve Baba'sının huzurunda can verdi... tabii yeniden diriltilmek sözüyle. Elric kardeşlerin simya kullanamamalarına rağmen Scar'ın ve Chang May'in simya becerilerini sunmaları kafalarda bir soru işareti bıraktı. Buna Baba'nın da şaşması aslında beklenmedik bir durum ama bunun açıklaması Scar'ın ve Chang May'in doğu simyası kullanması, buna karşılık kardeşlerinse batı simyasını uygulamaları olabilir.

    Baba'nın Hohenheim'a olan benzerliğine hatta aynısının tıpkısı olmasına benim açıklamam Hohenheim'ın da "Kapı"dan bir vakitler geçmiş olması. Baba figürünün mutlak kötücül gücü karşısında Hohenheim sanırım iyileri temsil eden bir rol üstlenecek. Bunca zamandır soğuk ve nefret dolu hislerimizi toplayan bu adamı seride böyle bir görevi yürütürken görmek eğlenceli olabilir. Elric kardeşlerin kesin nefret besledikleri babaları onlara gereken yardım elini uzatabilir. Ne kadarının gerçekleşeceğini bilmesem de içimden geçirdiklerim bu yönde.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi