• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 25





    The Door of Darkness


    Gluttony tarafından yutulan Edward ve Envy'nin yanında Ling'in de sindirildiği ortaya çıkıyor. Gluttony'nin uçsuz bucaksız midesinde Edward önce Ling'i buluyor, akabinde de Envy "asıl" formuyla karşılarına çıkıyor. Envy sahiden de çirkin bir yaratıkmış, bunu bir kez daha tasdik ediyoruz. Gluttony geçen bölümde yeminini bozup göbeğinden kendini açınca bir göz belirmişti. Bu gözü FMA serilerinde birkaç kez daha görmüştük. Kardeşlerin annelerini canlandırma denemelerinde Edward'ın karşısına çıkan bu göz birkaç farklı manaya gelmekteydi. En nihayet gözün ne anlama geldiği bu bölümde Envy'nin ağzından çıkan sözlerle vücut buldu.

    Mustang-Führer tarafındaysa neden olduğunu anlamadığım bir sakinlikle Mustang'in ipini çekmeyen Führer her anlatıda yapılacak en büyük hatayı tekrar ederek düşmanına asıl stratejisini açıkladı: Merkez Kent'in idaresini sürdürmek. Bu da bir Homunculus'un ellerinde yönetilen koca bir ülke anlamına geliyor. Mustang'in yoldaşlarını da ülkenin dört ayrı noktasına göndererek düşmanının gücünü zayıflatan Führer'in planı şimdilik tıkırında gibi görünüyor. Bakalım Mustang ve kardeşler Führer'e nasıl dur diyecekler.

    Bir de bu bölüme dair benim en sevdiğim gelişme Ishbalan savaşının nasıl başladığının anlatılması oldu. Envy'nin bir asker kılığına bürünerek masum bir çocuğun kafasına sıktığı sahne şoke edici ve tüyler ürperticiydi. Serideki tüm önemli karakterlerin bir tarafından yara almalarına veya ölmelerine neden olan bu savaşın fitilini yakanın Envy olduğunu öğrenmek benim için çok önemli olmasa da nasıl başladığının görselleştirilmesi ve bu detayın atlanmaması seri açısından çok büyük bir artı puandı. FMA: Brotherhood böyle dikkatli davrandığı sürece hiç bitmemesi istenen serilerden olmaya devam edecektir.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi