• Tokyo Magnitude 8.0 - 11





    To Yuuki...


    Animeyi böyle seriler için seviyorum!

    Gelinen noktada görsel sanatların tüm alanlarında orijinal konular bulmak güçleşiyor. Ya önceden işlenilmiş bir konu yeniden ama farklı bir gözle ele alınarak izleyicinin beğenisini toplayabiliyor ya da gerçek olaylara dayandırılan yapımlar ciddiyetleriyle seyircinin dikkatini çekmeyi başarabiliyor. Kimsenin aklına gelmemiş yaratıcı fikirler de izlemek mümkün tabii ama istisnalar kaideyi bir kez daha bozamamış oluyor. Tokyo Magnitude 8.0. önümüzdeki 30 yıl içinde Japonya'da gerçekleşmesi beklenen 7.0 şiddetindeki depremi kendine konu seçerek bir adım daha ileriye götürdü ve 8.0. şiddetindeki bir depremin etkilerini gözlemlemeye çalıştı. 7 bölümünü ilk yarısı olarak ele alırsak toplum üzerindeki panik, telaş ve çaresizlik hallerini pekala da yansıtığını söyleyebilirim. Efsane 8. bölümden sonraysa karakterlerimizle özdeşleşmemize olanak sağladı ve Mirai'nin dramını iliklerimize kadar işledi.

    Seri ajitasyona hiç kaçmayarak çok saygın bir şekilde konumlandırdı kendini. Kör göze parmak misali dramatize etmese de konusunu yine de çok ustalıklı tekniklerle, son bölümdeki muazzam müzik kullanımıyla, dingin temposundaki karakterlerinin fırtınalı ruh halleriyle bizlerin (en azından beni) yanaklarından birkaç damla gözyaşının dökülmesini de sağladı. Hele parktaki amcanın olduğu, çocukların Mari'ye motorsiklet bulduğu bölümler de ne yalan söyleyeyim animeyi durdurup hüngür hüngür ağlamak istedim. Lakin son bölüm o kadar kuvvetliydi ki durdurmayı aklımdan bile geçiremedim. Bir el tutuş sahnesi var ki anlatımda animasyon teknikleri > sinema teknikleri tezimi doğrular nitelikteydi. Annesinin Mirai'ye sarıldığı ve herkesin ağladığı bir sahne var ki arkada bulunan Yuuki'yle birlikte bizler de huzura eriyorduk.

    Gerçekçi animelere rastlamak zor. Anime biraz da hayal gücüne hitap eden bir sanat dalı. İzleyici için bir çizerin elinden çıkan karakterlerin inandırıcılığı olmak zorunda değil fakat anlatılan konunun kendi içinde tutarlı olması gerekli. Oysa Tokyo Magnitude 8.0. seçtiği konunun inandırıcılığı konusunda hiç zahmete girmesi gerekmezken karakterlerini de alelade insanlardan seçerek bu yapımın her noktasına inanmamızı sağladı, bu projeye inanmamızı sağladı. Televizyonda izlediğiniz bir haberden bile daha gerçek olduğunu, bizzat yaşadığınız bir olay kadar gerçek olduğunu animeyi seçerek anlatmayı yeğledi. Bu seçim zaten başlıbaşına serinin ne kadar cesur olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

    Yaz sezonunun tartışmasız en iyisi, bana göre senenin de en iyisi olan Tokyo Magnitude 8.0. uzun süre sonra animeyi neden bu kadar sevdiğimi bana yeniden hatırlattı. Kendisine çok teşekkür ediyorum.



    2 Görüş:

    1. Gerçekten yorumunuz animeyi çok güzel anlatıyor. Özellikle bu anime beni gerçekten çok etkiledi. Nedeni ise şu; Yani sonuçta bu bir deprem ama gerekli önlemleri alırsak kardeşimizde ölmez, anne ve babamızla da sağ salim buluşuruz gibi bir sosyal mesaj düşüncesiyle izlemem. Hiç kimsenin öleceğini düşünmedim. Aklıma bile gelmedi 10. ve 11. bölüme kadar. Ama son bölüm gerçekten yorumunuzdaki gibi hüngür hüngür ağlatıcaktı beni( eğer kız olsaydım :) ). Eminim sizde Yuuki nin ablasının, kardeşinin yokluğunu anlamak için ranzayı alttan ayağıyla kaldırdığı sahneyi çok beğenmişsinizdir :D. Ve sonra Yuuki'nin fotoğraflarının müzikle geçişi... Hepsi harikaydı. Umarım dediğiniz gibi böyle rastlanması zor olan gerçekçi ve güzel animelere tekrar tanık oluruz.

      YanıtlaSil
    2. Puanlamanizdaki en yüksek puanlardan birine sahip oldugu icin baslamistim zaten sonra kendisi bitittiriyor kendini.
      An itibariyle bitirdigim bu seri sayesinde hala daha basim agriyorum(aglamaktan ve evet kizim).
      Gercekciligiyle bi güzel icine cekti ve uzun sürede kendisinden ayrilmama izin vermedi bu seri. Yuuki'nin öldügünü bildigi halde hala onla konusmasi ve sen iyi bir cocuksun bu yüzden beni birakip gitmiyorsun demesi..
      Gercekten güzel bi seriydi, tesekkürler.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi