• Phantom: Requiem for the Phantom - 24





    Confrontation


    Elen ile Reiji arasında "Cal'ı kim vuracak" tartışmasıyla açılan bölüm çok uzun sekanslarıyla fevkalade bayık ama bir o kadar da çekilmesi gereken bir bölümdü. Elen'in manevrasıyla gafil avlanan Reiji'ye bir darbe de Cal'ın Elen'i aramasıyla geldi. İki hatunun kapışacak olmaları Reiji'nin hayatta değer verdiği iki kişiden en az birinin daha öleceğini gösteriyor. Yaşamak için öldürmek zorunda olan Reiji bakalım bu ikilemi nasıl çözecek.

    Serinin son dönemeci bana göre biraz ikame duruyor. Nasıl diyeyim bilmiyorum, sanki gereksizmiş gibi bir havası var. Tamam, Cal'ın intikamı için çekilmesi gereken bölümlerdi bunlar ama böyle de yönetilmemeliydi sanki. Son 6 bölümün her ânı önceden kestirilebiliyor. Hiçbir sürpriz yaşanmıyor. Ağır ve uzun bir final gibi bu 6 bölüm. Serinin temposu ağırdı zaten ama bu beni asla sıkmıyordu. Şimdiyse bu bölümlerde artık "bitse de gitsek" modundayım. Cümlelerim kısalıyor, seriyi anlatamıyorum bile.

    Scythe'ın yeni oyuncakları kalan iki bölümde devreye girecek. Onlar da önceki Phantomların peşine düşecek ve yenilecekler. Öyle görünüyor ki Cal okkanın altına ilk giden olacak. Öte yandan Godoh Grubu'nun asıl patronunu görmek de bu bölüme kısmet oldu. Aslında geriye bilmediğimiz hiçbir şeyin kalmaması serinin kendi kendine taktığı bir çelme. Her yeni bölümde yeni bir bilgi edindiğimiz serinin o bölümleri çok geride kaldı, artık sadece finali beklemekteyiz. Bir tren kaçtı ki dönemez...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi