• Tokyo Magnitude 8.0 - 10





    Mirai, You Know...


    İki kardeşin evlerine dönüş yolunda önce Mirai'nin sonra da Yuuki'nin arkadaşlarını görmesi ve kardeşlerin ailesinin depremden kurtulmuş olduğunun haberinin alınması yüreklere su serpti. Bölüm bir nebze de olsa umut barındırırken hem ismiyle hem de gıdım gıdım yükselttiği temposuyla final hakkında bizlere bir fikir veriyordu. Mirai acı gerçekle yüzleşmek durumunda kalacaktı. Hem de yaşadığını düşündüğü ve sürekli yanında gezdirdiği kardeşinin ağzından.

    Serinin her bölümünde bir artçı şok yaşandı. Bu artçı şokların bana göre ne anlama geldiklerini anlatmıştım: Karakterlerin bünyelerinde yaşanan çatlaklar, hayal kırıklıkları, yüzleşmeler... Kısacası ne zaman ki bir artçı şok yaşansa bunun anlamı karakterlerden birinin aydınlanma yaşayacağıydı. Nitekim bu bölümdeki depremden sonra neyin yaşanacağını tahmin etmek zor değildi. Ailelerin depremden sağ çıktıklarını öğrenen Mirai sürekli kaybolan Yuuki hakkındaki gerçeği depremden sonra öğrenmek zorunda kaldı.

    İnsanların büyük bir acı sonrası yaşadıkları şok onların sağlıklı düşünme yetisini etkileyebiliyor. Mirai içinse bu kayıp onun gerçeği inkar etmesine, görmezden gelmesine yol açtı. Evinin halini gören Mari'nin teşhis etmesi gereken iki cesede bakmayı inkar etmesi gibi Mirai de gerçekle uzun süre yüzleşmek istemedi. Sonucundaysa yaşadığı aydınlanma yine kardeşi tarafından gerçekleştirildi. Tokyo Magnitude 8.0. şiddetli bir depremin olası sonuçları üzerine Japonya halkını bilinçlendirmek, belki de eğitmek üzerine çekilen bir seriymiş gibi görünse de temelinde panik durumundaki insan doğasını aktarmaya gayret eden, bana göre de bitmek üzere olan yaz sezonunun en iyi serisi. Final bölümünde görüşmek üzere...

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi