• Phantom: Requiem for the Phantom - 22





    Fiery


    Cal ile Elen'in, yani Drei ile Ein'ın karşılaşmasından bir sonuç çıkmadı. Lizzie ve Reiji'nin gelişleriyle şimdilik planından vazgeçen Cal geri çekilmek zorunda kaldı. Burada bir oyalanma, kalan 4 bölüme bu kapışmayı yayma taktiğini az da olsa hissettim. Can sıkıcı bir durum. Cal'ın dönüşüyle başlayan ve serinin son ayağını kapsayan kesit sanki içi fazla doldurulmamış gibi geldi. Tabii daha Scythe var, Mio var, Godoh Grup var... Cal kovalayacak, Reiji ile Elen de kaçacak durumuyla geçmeyecektir kalan bölümler ama yine de "Japonya'da gündüz gözüyle adam öldürülmez" gibi bir nedenden Cal'ın geri adım atması bana pek de inandırıcı gelmedi.

    Elen'in kuzeylere gidip şilep kaptanına benzer bir adamla el sıkışmaya varacak bir muhabbete dalması Ein-Zwei'ın muhtemel kaçışını önceden haber veriyor gibi. Fakat eninde sonunda bir kapışma olacak. Bu gemi sahnesinin nerede kullanılacağını yeri geldiğinde öğreneceğiz. Şimdilik bana çok da gerekliymiş gibi gelmedi ama yine de Mio'yu o gemiye koyma fikri beynimde dolanmıyor da değil. Reiji'nin hayata olan açlığına ve saflığına karşı zaafı olan Mio'nun çoktan tavlandığı delikanlımızsa rol yapmaktan öteye geçmiyor. Ben de gerçekten düzenini oturtup Elen ile Japonya'da sıradan bir hayat yaşama isteğinde olduklarını düşünmüştüm. Oysa ellerinde son koz olarak Mio'yu tutmaktaymışlar.

    Vallahi Phantom nereden bakılırsa bakılsın kalburüstü bir seri olduğunu kanıtladı benim için. En az 4 bölümü var ki sezonun tavan bölümlerinden sayabilirim. Son düzlükte (özellikle de OP/ED değişiminden sonra) biraz yavaşlamış gibi görünse de adım gibi eminim kalan 4 bölümün en az 2 tanesi uzun süre hafızalardan çıkmayacak kalitede olacaktır. Tek dileğim bu en az ikinin son iki bölüm olmaması, böylesi kolay bir yönetime sığınılmaması.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi