• CANAAN - 8





    Request


    Sessiz kız Hakkoh'un geçmişinden birkaç kesit alabildiğimiz bölüm geçen bölümün aksine son derece sıkıcı, bayıcı ve yavandı. Bu da maalesef "Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan bellidir" vakasının başka bir örneğiydi. Aksiyonu gördük mü sevinmeyeceğiz çünkü bir sonraki bölüm yerlerde sürünüyor. Bu nasıl bir süreçtir aklım almıyor! 1. bölümdeki o hararetli kaçırma sahnelerinden sonra da 2. bölüm yine aynı mantıkla buz kesmişti. CANAAN projesinde bu daha ne kadar devam eder bilmiyorum ama serinin doğallığının bu kadar basitleştirildiğini görmek can sıkıyor.

    Bölümde anlatılacak da pek bir şey yok. Şu malum yok olan köye yolculuk yapan "bizimkiler" arasında Hakkoh'un Canaan'a saldırması ve hep barmen dediğim ama adını nihayet öğrenmeye zahmet ettiğim Santana'nın o köyi yok eden kişi olduğunu öğrenmemiz bölümü izlemenin yegane faydalarıydı. Ha çok şey değişti mi? Yoo. Yine aynı tas aynı hamam devam edecektir seri. Biz buraya kadar almamız gerekeni aldık diye düşünüyorum. Canaan ve Alphard aynı hocanın elinden çıkma "projeler". Ne için yetiştirildiklerini bilmiyoruz ama hocanın iyi niyetli biri, yani iyilerin tarafında olduğunu görmüştük. Alphard ile Canaan kapışacaklar son 2 bölümde. Kazanan Canaan olacaktır tabii ki. Başı-kıçı belli bir anime vakası.

    Sonda çıkan Yun-Yun tam kelalaka bir durum! Her bölümde çıkan taksici falan eyvallah ama Yun-Yun gibi bir karakterin seriye ne katacağını düşünüyor acaba yapımcılar. Yine memelerine bir şeyler dolduracak, hiperaktif hareketleriyle beni tüketecek ve seriye ne katkı sağlayacak acaba diye beni derin düşüncelere gark edecek... Yok ya! Ucuz taktikleri çok göz önünde bu serinin ne yazık ki. Aksiyondan sonra tempoyu yerlere düşür, sıkışınca başka bir karakter çıkart ortaya, Maria'nın "amazing" ve "Canaan" diye çığıracak. Taktikleri olan serilerin en azından kamuflaj konusunda biraz marifetli olmaları lazım.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi