• Guin Saga - 23





    No Matter What Star Guides Us

    İki tane 50 bin kişilik ordunun çarpışacağı bölümün öncesinde iki cephede de hummalı çalışmalar devam etmekte. Mongol ordusunun başındaki Amnelis tüm ısrarlara rağmen aceleci davranmakta ve bir an evvel Naris'i öldürmek istemekteyken Parros (veya adını bilemediğim bir krallık artık) cephesindeyse Skarl ile güç birliğine giden Naris düşmanı kamp yaptığı yerde basmanın planlarını yapmakta. Naris ile pek çabuk sıkı fıkı olan Istovan ise Naris'in kafasından geçenleri ve asıl gayesini duyduktan sonra bir kez daha hayal kırıklarına boğularak taraf değiştirmekte. Guin ise beklenmedik bir kaynaktan aldığı bilgi üzerine kimliğine nihayet ulaşmaya çok yaklaşmakta. Rinda ile Remus geride kalmakta, Suni onların yanında ilk kez faydalı bir iş yapmakta.

    Serinin kaotik düzeydeki karakter yelpazesi takibini iyice zorlaştırdı. Ben de bu yüzden ilk başlardaki orta dünya heyecanımı kaybediverdim. Yazılara yansıyan bu motivasyon eksikliğinin sebebi de sürekli yeni isimlerin, yeni karakterlerin sanki 250 bölümdür biliniyormuşçasına birkaç saniyeliğine ekrana düşmeleri. Bu rahatlık nereden geliyor, diye sormak isterdim yapımcılara. Seri 26 bölüm olmasa yine anlayacağım bir nebze, nasıl olsa ilerde tanıtılırlar diye ama öyle bir durum da yok. Acaba 2. sezonu mu olacak? Kalan 3 bölüm Guin Saga projesinin nasıl ele alınabileceğini bizlere gösterecek. Gerçi şimdiye kadarki tutumlarıyla 2. sezon çekilirse onun da akıbeti bu sezonki gibi olacakmış şeklinde duruyor. Bekleyip görmek en iyisi.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi