The Crimson Messenger
Guin Saga'nın hazırlık bölümleri gerçekten iç bayıcı oluyor. Feci derecede sıkıcı ve yavan, daha önce görmediğimiz zilyon tane karakteri ön plana koyan, neyle ilgilenmemiz gerektiği konusunda lalettayin bir tavır içindeki bölümlerin bir yenisi de 20. bölümdü.
Parros hükümdarlığı üzerindeki güç dengelerinin tartışıldığı ve kimseyi tanımadığımız ama Sezar benzeri bir şişkoyla Guin Saga evreni hakkında biraz daha bilgi edindiğimiz bölümün açılışından sonra Istovan, Remus, Guin, Naris vs. gibi karakterleri de kupleler halinde görme fırsatını bulduk. Bu seride aksiyon öncesi bölümler ölü toprağına serilmiş gibi. Tamam, bir fırtınanın kopacağını anlıyoruz ve bunu sabırla bekliyoruz ama hiç değilse o fırtınanın nereden kopacağına, nasıl kopacağına dair birkaç fikir edinelim. Hiçbiri yok, olmadıkları gibi verilenler de meltem bile estirmeyecek kadar zayıf.
Fakat serinin bir güzel yanı dünya tarihindeki tüm önemli imparatorluklara elinden geldiğince yer vermeye çalışması. Osmanlı İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, İspanyollar vs. yanında bir yandan da fantastik öğelerle iyice sağlam bir harmanlama söz konusu. Bulamaç olacak kadar tehlikeli bu tercih yine de serinin bütünlüğünü bozmadığı gibi ayrı bir hava katıyor şahsi fikrimce. Lakin ilgi odaklarını sınırlamış serinin onları bir de bu kadar yayması açıkçası kendi değerini zayıflatmaktan başka bir işe yaramıyor. Kalan bölümlerde seyirciyi daha dikkatli izletmeye yöneltecek bölümler tek dileğim.
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.