• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 22





    Distant Backs


    Maria'nın 18. bölümde Mustang tarafından kurtarılışında uygulanan kurguyu hepimiz hatırlıyoruz. Önce olayı gösterip bir sonraki bölümde detaylarını açıklıyorlardı. Ancak Brotherhood seri boyunca bu düzenin tam aksine gelişti. İlk seriyi izlemeyenler için muallakta kalan pek çok durum vardı. Bunlardan biri de Ishbalan savaşı ve Scar'ın bu savaşta yaşadığı acı. İşte bu bölümde soruların cevapları uzun bir sekansla veriliyor. Scar'ın abisi, kolundaki dövmenin nereden geldiği, Winry'nin ailesinin başına gelenler... FMA: Brotherhood değişken yapısını her bölümde farklı metotlarla uyarlamaktan hiç çekinmeyen çok cesur bir dizi olduğunu bu bölümle bir kez daha kanıtlıyor.

    Führer ile Ling'in leziz kılıç dövüşüyle açılan bölüm geri kalan dakikalarını Ed-Al vs. Scar dövüşüne adamış. Winry'nin kulağına çalınan haberle olay mahaline intikal etmesiyle de geniş bir flashback deneyimine kapılıyoruz. Scar'ın Ishbalan savaşı sırasında simya ile ilk tanışıklığını yapması onda çok ağır izler bırakıp derin bir kayba yol açıyor. Ardından gelen buhran sekansı da çok etkileyici. Ordu askerlerinin mavi gözlerine siyah/beyaza yakın bir matlıkta sunulan savaş sahnelerinde vurulan dem, gözlerini açtığında karşısında bulduğu masum iki doktora saldırması için Scar'a bir bahane oluyor. Winry'nin ailesini nasıl kaybettiğini de bu sayede öğrenmiş oluyoruz.

    İlk seriyi aştığını düşündüğüm Brotherhood'a dair ufacık da bir eleştirim var. Pazar gecesi Prime Time'da yayınlanan ve dünya çapında milyonlarca seveni olan bu serinin girişinde OP sonrası gelen "önceki bölümlerde" faslı son derece gereksiz. Bir hafta dişimizi sıkıp yeni bölümün çıkacağı saati bekleyen bizler için bölümün tam olarak 2 dakikası, yani %10'u çalınmış oluyor. Oysa o iki dakikacık bile Brotherhood'un içine çok şey sığdırabileceği bir zaman dilimi.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi