The Two-Headed Tale
Artık ilgimi iyiden iyiye yitirdiğim Shangri-La yazılarına neredeyse 3 hafta gecikmeli olarak devam ediyorum. Seriden soğumama yol açan nedenlerden birini bu bölümde yine gördüm ve tekrar Ryoko modeli frijit hale büründüm. Bir kere konu feci şekilde dağıldı. Üstünde sigara yanıkları bulunan ve gerdikçe her tarafından yırtılan, delikleri iyice kocamanlaşan çarşaf gibi ayrılıyor senaryo. Son 2-3 bölümdür ortaya çıkan Daedalus meselesiyse tamamen doldurma, final öncesi oyalama taktiğinin bir ürünü. Nihayetinde sorunu ortadan kaldıracaklarına göre neyi bekliyoruz?
Bir serinin bocalamasının ne olduğu Shangri-La'nın her yeni bölümüyle daha da iyi anlaşılıyor. Yaklaşık 10-12 bölüm kadar çok gizemli ilişkiler bütününü tanıtan seri şimdi sıra bunları açıklamaya gelince müthiş bir kolaycılığı takip ediyor. Bu bölümde öğrendiklerimiz: Mikuni ile Kuniko kardeş -muhtemelen Kunihiko'nun da bir kan bağı var-. Karin üç AAA'nın da kamalarını alıp Atlas'a sahip olma peşinde. Kuniko'nun büyükannesi ile Ryoko arasında önceden kalan bir bağ var. Ryoko maçası sıkışınca Kuniko ile bile anlaşma yapacak kadar kaypak. "E, ne var bunlarda?" diye soranlar olabilir ki şimdi okuyunca bana da garip gelmedi bu kadar bilginin verilmesi. Lakin bölümü izleyecek herhangi biri derste sözlüye kalkmış gibi hissediyor kendini. "O neydi?", "Şu kimin nesiydi?", "Of! Hepsini biliyordum, unuttum ya!"
Bu seri benim için yanlış bir tercih oldu. Aslında başlangıçta epey umut vadediyor olmasına rağmen sadece başlangıçta bıraktığı umutlarımı gitgide azalttı. Ne karbon olayını ne Japonya'nın Shangri-La dünyasını doğru düzgün anlatabildi ne de kendi macerasını adam gibi ilerletebildi. Bir ondan bir bundan seçen maymun iştahlı bir seri olduğunu kanıtladı. Hal böyle olunca bana çok tutarsız ve sıkıcı geliyor böylesi yapımlar. Shangri-La'nın da maalesef hiçbir farkı yok artık gözümde.
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.