• Shangri-La - 17





    Tunnels on a Dark Night


    Animelerde canımı sıkan bir durum var. Gerçi bu durum pek çok Japon filminde de başıma geliyor ama animelerde o kadar sıkça tekrarlanıyor ki çabucak soğutuveriyor kendinden. Şimdi bir karakter bütün gücünü toplayıp bir eylem gerçekleştirmek için hasmının karşısına çıkıyor ve en olmadık lafa şaşırıp cayıveriyor. Zaten sen onu öldürmeye geldiysen düşmanının sana "beni öldür hadi!" demesi neden seni şaşırtsın. Anlamak mümkün değil.

    Takehiko'nun Kuniko'yu öldürme girişimi de bu hesap işte. Bölüm açılışında gerilimi yüksek olması gereken bir sahne var ve bizim kılımız bile kıpırdamıyor. Kuniko'nun ölmeyeceği belli, Takehiko'nun bunu yapmayacağı belli, her şey belli. Ama dakika dolsun, bölüm olsun diye fuzuli bir ton sahne. Bir de nereden çıktığı bilinmeyen Kusanagi'nin gelip de Kuniko'yu kurtarması hepsinin üstüne mum dikiyor resmen. Fena halde baydı bu seri beni. Atlas şöyle de Atlas böyle de diyerek konuyu her tarafından çekiştirdiler ve şimdi süzgeç gibi delikleri oldu serinin. Mamafih en azından Kusanagi-Kuniko-Mikuni üçlüsünün serideki ortak noktalarını 17. bölümde öğrenme şansına eriştik. Eyvallah be!

    Artık beni hiç heyecanlandırmayan bir seri Shangri-La. Kusanagi ile Kuniko zaten kaç bölümdür tanışlar, şimdi onların yolu bir yerde Mikuni ile kesişecek ve bunlar hep beraber Atlas'ı ele geçirip tüm Japon halkını refaha eriştirecek ve Ryoko karısını bozguna uğratacaklar. Bunu görmek için 6 bölüm daha katlanacağız bu seriye. Bunun dışındaki tek bilinmeyen sürprizse Karin'in durumu olacak. Onu da sürprizden sayıp meraklanırsak tabii.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi