• Phantom: Requiem for the Phantom - 18





    Confrontation


    Gün gelir devran döner...

    Claudia McCunnen nihayet Reiji'nin baştan beri göremediği nedenleri telefonda ona bir bir açıkladı: "Evet, seni kullandım." Reiji toy bir çocuk, saf üstelik ama Phantom pek bir acımasız ve şeytana pabucunu ters giydirecek kadar da zeki. Phantom nasıl göremedi bu kadar kullanıldığını, nasıl bu kadar enayi olabildi diye düşünenler için yeterli bir açıklama olabilir belki bu. Claudia'nın kullandığı kişi, kendisine kimliğini verdiği, ona bir seçim yapma fırsatı sunduğu Reiji'ydi. Reiji de benliğini aradığı süreçte böyle bir açık çeki başka kimseden görmemişti ve dolayısıyla çabuk kandı bu fettan güzele.

    Lakin Claudia'nın ipi çekildi sayın seyirciler. Scythe'ın hortlamasını takiben Inferno'ya gelip yaşadıklarını anlatması sonucu büyük patron tarafından Claudia'nın ölüm fermanı imzalandı. Bunu yapacak kişi de şimdiye kadar seride hep yan rolde gördüğümüz Lizzie olacak. Serinin karakteristiğine uygun bir şekilde sahildeki infaz sahnesini görmedik. Tahminde bulunmak da sonradan bizi ters köşeye yatırabilir. McCunnen'in başına ne geldiğini daha sonraki bölümlerde göreceğiz.

    Eski ve yeni Phantom kapışmasının yaşandığı bölüm yine silahlar yerine duyguların çarpışmasına sözcülük etti. İki eski kader ortağı bir kez daha yollarını birleştirdi ve Meksika'ya kaçmak, her şeyi geride bırakmak için önemli bir adım attı. Cal ortalarda yok ama ölmediğine inanmak istiyorum. Judy'i öldüren kişinin Ein olduğunu öğrenip hem sevgili Reiji'sine hem de Ein'a karşı bir intikam yemini eder mi hep birlikte göreceğiz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi