• Guin Saga - 17





    Farewell, My Beloved (Part I)


    Ne kadar aksini iddia etsem de Guin'i görmeden geçen bir Guin Saga bölümü sahiden bayık geliyormuş. Mongol prensi Miail ile yeni yardımcısı olan Marius arasında geçen bölümün diğer bir konusu da düğünün girizgahının yapılmış olmasıydı. Miail'i öldürme görevi abisi Aldo Naris tarafından kendisine verilen Marius bu çocuğu öldürmeyi başaramaz ve çocuğun çehresinde kendi gençliğini görür. Yufka yürekli Marius vatanı olmayan bir gezgindir ve artık Parros için cinayet işlememektedir.

    Naris'i düğünden sonra öldürecek olan Mongollar kapalı kapılar ardında planlar yapar ama yalnız değillerdir. Böyle bir rezilliği kaldıramayan Parroslular da aynı planı yürürlüğe sokmak istemektedir. Velhasıl herkes Naris'in kellesinin peşindedir fakat Naris asla yaş tahtaya basmayan zeki bir insandır. Amnelis'e içirdiği içecekle onu bayıltır ve uykusunda bir haltlar karıştırır, gibi düşünürüz.

    1. bölüm çok sıkıcı ve durağan geçse de 2. bölümde bombalar patlayacaktır eminim. Guin'siz, Ishtovan'sız ve hatta saykoya bağlamış Remus'süz bu seri gerçekten sıkıcı bir dramaya benziyor. Alın şunları da keyfimiz yerine gelsin bir sonraki bölümde.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi