• Chikyuu Shoujo Arjuna




    Kendi halinde bir lise öğrencisi olan Juna ile arkadaşı Tokio, okul çıkışında motorsiklet ile bir geziye çıkmaya karar verirler. Ancak, yolculuk sırasında motorsiklet kontrolden çıkar ve Juna ölür. Juna ışığa doğru gitmekteyken, gizemli Chris ona görünür, gezegenin yakında yok olacağını Juna’ya gösterir ve "raaja"ları yok etmesi karşılığında ona ikinci bir hayat sunacağını söyler. Teklifi kabul eden Juna’yı artık zorlu bir serüven beklemektedir. Chris’in verdiği görevi yerine getirmek için her fırsatta okuna başvuran Juna, bir yandan da yaşadığı gezegeni daha yakından tanımakta ve her adımda mutlak gerçeğe biraz daha yaklaşmaktadır. Juna’nın kendini keşfetme serüveni başlamıştır.

    KARAKTERLER


    Juna Ariyoshi (Avatar of Time): Ergenlik döneminin ortalarına yaklaşmakta olan, okçuluk takımındaki sıradan bir öğrenci. Zamanının çoğunu ondan hoşlanan arkadaşı Tokio ile birlikte geçirmekten zevk alan bir kız. Ona ikinci bir şans tanıyan Chris’in hayatına girmesiyle, ne yapacağını bilmeden sürekli oklarına başvuran, güçlerinin farkında olmayan, kafası karışık bir kahraman. Gezegendeki insanlar, doğal yaşam, kötülük - iyilik ve tüm bunların sebebi hakkında öğrenmesi gereken çok şeyi olan bir insan.


    Tokio Oshima: Juna’yla aynı okula giden, onunla vakit geçirmeyi seven ve ona abayı yakmış bir delikanlı. Chris’i ve "raaja" yı kendi gözleriyle görmesine rağmen tüm bunlardan Juna’yı uzaklaştırmaya çalışan bir kıskanç. Video oyunları, hamburgerler gibi günlük hayatın bağımlılıklarına adapte olmuş bir başkası. Juna’dan çok farklı olmalarına ve onun amacını anlayamamasına rağmen onu her tehlikeden korumaya çalışan bir romantik.


    Chris Hawken: Küçük bir çocuğun bedeninde yaşayan ve Juna’nın gözlerini açan bir kurtarıcı. Onu öldürmek üzere olan hastalığı yüzünden görevini Juna’ya teslim edecek bir öğretmen. Etrafında olup biten her olaya incelikle yaklaşan ve kimseyi kırmamaya çalışan bir gizem.


    Cindy Klein: Chris tarafından kurtarılan ve ona içten içe aşık bir yetim. Kendi doğumundan önce annesinin düşüncelerini bile okuyabilen bir medyum. Chris’in, hastalığı yüzünden telepatiyle ona söylediklerini insanlara taşıyan bir çevirmen.


    Raaja: Kırmızı - bordo karışımı bir renkteki transparan bir solucan. Boyutları bir bakteriden dünyayı saran bir yaratığa kadar değişebilen, gezegendeki tüm zehirlerle beslenen bir sembol.

    KÜLLİYAT

    Yönetmen koltuğundaki Shoji Kawamori (The Vision of Escaflowne, Genesis of Aquarion, Macross serileri) bu seriyi yaratırken Hint inanışlarından ve Hinduizm'den etkilenmiş. Bu seri için Malezya, Borneo ve Hindistan'ı gezen yönetmen, bu süreç içerisinde kendisinde özel güçler olduğunu iddia eden pek çok insanla karşılaşmış. Bunların çoğuna inanmadığını söyleyen Kawamori, tanıştığı ünlü bir doktorun hikayesinden ise büyülendiğini gizlemiyor. Sadece nabzına bakan doktorun, Kawamori hakkında kesin ve eksiksiz bir teşhis koyabilmesi, üstelik yönetmenin arkadaşının da geçen bir haftalık süreç boyunca tavuk yediğini yine sadece nabzına bakarak doğru bilmesi yönetmeni çok etkilemiş. Kawamori de Earth Girl Arjuna'yı şekillendirirken karakter isimlerinden tutun anlatılmak istenen her konuya kadar Hinduizm'in etkilerini seri boyunca yansıtmaya çalışmış. İşte bazı örnekler:

    Arjuna: Eski Hindistan'da geçen Mahābhārata isimli epik hikayedeki kahramanlardan birinin ismi. 'Parlak', 'Işık', 'Gümüş' anlamlarına gelmektedir. Tam olarak “ışık kadar saf” anlamındadır. Arjuna usta bir okçudur ve Pandava ile Kaurava arasındaki savaşta da çok önemli bir görev üstlenmiştir. Savaş sırasında Arjuna ön saflara doğru ilerler ve aslında savaşmakta olduğu düşmanların arasında öz amcası, öğretmeni ve birçok arkadaşının da bulunduğunu görür. Kafası karışan Arjuna'ya Krishna yardımcı olacaktır.

    Krishna (Chris): Hindu inanışına göre Vishnu'nun (Hinduizm'de tapınılan en yaygın Tanrı formu) 8. kez kendini göstermesi. Sanskritçe'de 'Siyah' veya 'Kara Olan' anlamlarını taşımaktadır. Yüce İnsan olarak görülür ve en üst Tanrı olarak da bilinir. Pandava - Kaurava savaşı sırasında Arjuna'ya görünmüş ve onunla cesaret, savaşçının görevi, insan ruhu ve hayatın yapısı ile tanrıların rolleri hakkında bir konuşma yapmıştır. Hinduizm'den etkilenen başka dinlerde de Krishna'nın benzeri semboller kullanılmıştır.

    Rajas (Raaja): Hinduizm'de geçtiği şekliyle “Rajas” veya “Rajo-guna”. Bir hareketin, bir eylemin özelliğini, yapısını anlatmak için kullanılır. Eğer bir insan hiperaktifse, aşırı heyecanlı veya gerginse, o insanda rajaların çoğunlukta olduğu söylenir. Her ne kadar rajaların en çabuk doğurdukları etki hoşnutluk olsa da, her rajanın eninde sonunda getireceği duygu acıdır (Hedonizm Paradoksu). Fazla hareketli olanlar, çabuk yemek tüketenler “Rajasic” olarak adlandırılmaktadır.



    BU GEZEGEN ÜZERİNDE BİR MUCİZE GERÇEKLEŞMEK ÜZERE

    Bu sözlerle başlayan bölümler, kendi içlerinde küçük mucizeler içeriyor. Birbirinden çok ayrı konular işlense de, arka planda saklanan ve yönetmenin kasasından arada bir çıkartıp bize sunduğu, söylenmedik tek bir mucize var.

    Transmigration bölümünde “doğal tarım” fikrinden bahsediyor Kawamori. Doğal tarımı kimyasal maddelerin olmadığı, hormonlu meyvelere yer olmayan organik tarımla karıştırmamak gerek. Doğal tarımdan kasıt; her şeyi kendi haline bırakmak. Toprağa ve tabiata güvenmek. Mahsülü yiyen böceklere, zararlı otlara bile müsamaha göstermek. İlaçlamanın ne kadar zararlı olduğunu anlatabilmek. İnsan eli değmesine gerek olmadığını göstermek bir nebze. Yaprakları yiyen böceklerin nasıl bir faydası olacağından, zararlı sarmaşıkların doğal seleksiyona olan katkılarına kadar detaylarıyla işlenen bölümde, o gizli saklı mucize yine inceden dokundurmalarla izleyenlere veriliyor. Gereken her şey zaten yaratılmış. Juna'nın, tüm bunları eski toprak bir yaşlı amcadan öğrenmesi, aslında Kawamori'nin tüm serinin teması hakkında bizlere verdiği ilk ipucu.

    Fazla hareketli olanların, çabuk yemek tüketenlerin Hint kültüründe “Rajasic” olarak adlandırıldığından bahsetmiştik. Çabuk yemek tüketme mantığı, adından da anlaşılacağı gibi tüm dünyada yerleşmiş olan “fast food” kültürüne karşı bir gönderme. Seri içerisinde de çokça işlenen “fast-food”un hayatımızdaki yeri, zararları, gerekliliği vs. gibi konular aracılığıyla ikinci ipucumuzu da almış oluyoruz.



    Bir başka gönderme de, yine tarihteki Arjuna karakterinin hikayesi sayesinde karşımıza çıkıyor. Yapılan savaş sırasında Arjuna ön saflara gelip savaştığı düşmanların aslında güvendiği insanlar olduğunu görmüştü. Bu fikri seriye uyarlayan Kawamori, Arjuna'nın dostları yerine ne kullandığını şöyle açıklıyor: "Dostlarıyla savaşma fikrini, teknoloji için de rahatlıkla uygulayabiliriz. Ben teknolojiye karşı değilim ancak teknolojinin genelde hep yanlış amaçlara hizmet ettiğini düşünüyorum."

    İlk bölümdeki açılış sekansında gördüğümüz okçu Juna'nın ağzından, ok atmayla ilgili son kural olarak şunlar dökülüyor: “HEDEFLE BİR BÜTÜN OLMAK”. Klişe bir söz gibi duran bu kural aslında Zen Budizmi okçuluğundaki Kyudo (cue - doe) adı verilen bir metodun içeriğine dayanmakta. Bu tekniğin esasları; zihni tamamen boşaltmaya ve hedefin, okun salıverilmesiyle birlikte okçunun zihnini yansıtan bir ayna görevi görmesine dayanıyor. Hedefi kendi gibi görmeyen bir okçunun başarılı olamayacağının altını çiziyor. Raajalar ile savaşan Juna'ya Chris tarafından sürekli tekrarlanan bu söz de yönetmenden bize üçüncü ipucu.



    Evet, Chris sürekli Juna'ya hedefle bütün olmasını tekrarlıyor, ancak her raaja öldürüşünde de Juna'yı eleştiriyor. Yaptığının doğru olduğunu sanan Juna'nın kafasını sürekli aynı soruyla karıştırıyor: “ÖLDÜRMEK NEDEN?”. Öldürme fikri zaten başlı başına Hinduizm'den ayrı düşen bir kavram. Hinduizm kendi yolunu sevgi, şiddetten kaçınma, iyi davranışlar ve doğruluk yasası üzerine çizerek tanımlayan bir inanış. Peki o zaman raajaları yok etmekle ilgili alınan sözün geçerliliği nerede kaldı, Chris'in amacı ne, onları oklarıyla vurmazsa Juna raajaları nasıl yok edebilir ki, gibi sorular oluşuyor akıllarda. Bu soruları Juna ile birlikte soran izleyiciler yönetmenin tuzağına yakalanıyor, çünkü burada Kawamori her bölümde kasasından kısa bir süreliğine çıkardığı sırrı açıklamış oluyor: “En büyük ipucu izleyicinin kendisidir.”



    HEPİMİZ FARKLIYIZ, BU YÜZDEN HEPİMİZ BİR'İZ

    Buraya kadar zaten yeterince bahsettik. Koca serinin her zerresi Hinduizm'i anlatıyor. Hinduizm'in en önemli ilkesi "Dharma" ilkesidir ve "Dharma" da insanların sosyal ve dini konumları gereği davranış biçimlerinden, dini uygulama tarzlarına kadar uzanan prensipler bütününe işaret eden bir kavram ve en üstte bulunan "Realite"ye tapmayı ve bütün insanların gerçeği fark edeceğini anlatmaktadır.

    Gerçek kavramı ezelden beri göreceli bir kavram olmayı sürdürmüştür. İnsandan insana değişiklik göstermesi, insanların da birbirleriyle değişiklik göstermeleri olarak açıklanabilir belki. Mevcut olan tek gerçeği görmek ya da görmekten kaçmak, belki görüp reddetmek, belki de kendi gerçeğini kabullenmektir insanların inançları. Shoji Kawamori'nin derdi, bu inançları eleştirmek değil, onlara kendi doğrularını, kendi gerçeğini dikte ettirmek hiç değil. O sadece bir öğretiyi paylaşmak istemiş. Bunu yaparken de yeryüzündeki en eski dini seçmiş. Yoko Kanno gibi pek çok animenin sonucuna direk etki etmeyi başarmış bir müzisyenin çalışmalarını Final Fantasy: The Spirits Within (2001) filmini andıran karakter tasarımları ile harmanlamış ve hem göze hem de kulağa hitap eden bir seri yaratmış.

    Dünyalı Kız Arjuna izlenmesi ve metin araları yakalanması zor bir seri olmasının yanında, asıl hedefi insanları her konuda sorgulamaya iten, "Neden?" sorusunu sorduran ve bir kez daha inanışlarını düşünmelerine, belki de tazelemelerine yol açan bir anime.

    [ P e n t a g r a m - B İ R ]

    Korkma ondan bundan
    Ne ölümden ne hayattan
    Bu dünyada gördüklerinin
    Hepsi bir hepsi Hak'tan



    1 Görüş:

    1. Çok geride kalmış, belki hiç duymayacağım bir yapımı sayende fark ettim. Seriyi bitirdikten sonra incelemeni tekrar okudum şimdi ve yine belirtmek isterim; fevkalade olmuş.

      Belgesel olarak bile nitelendirilebilir bu yapım. Temelinde zor bir işe kalkışılmış, ama kurgusundaki örneklendirme ve görsel betimlemelerle çok kolay üstesinden gelinmiş. Dinamiklerinin hepsinde başarılı şekilde ahenk tutturulmuştu. İşlenişinde şov amacı taşımadan anlatacağını anlatmaya odaklanılmış, hem de anlatmış. İzledikten sonra üzerinde günlerce düşünülecek ve farkındalıklar oluşturup farlılıklar yaratmaya itecek bir yapım Arjuna.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi