• Tokyo Magnitude 8.0 - 3





    Burning Bridge


    Şu anlaşıldı ki bu seri afet ve sonrasındaki insan davranışlarını ve tepkilerini inceleyip günümüzün gelişmiş Japonyası'nın böylesi bir depremle ne hale geleceğini, o kadar eğitimli olan halkın tehlike anında ne kadar yabanileşebileceğini, kriz yönetimi konusunda aslında insanların kendilerini yönetmelerinin yeterli olacağını aktarmaya çalışacak.

    Üçüncü bölümle birlikte adadan kurtulan kardeşler ve Mari'nin karakter gelişimlerine odaklanan bölümde gerçekten pek çok güzel an mevcuttu. Kendisine kızı sorulan Mari'nin sessiz kalışı ve kocasını kaybettiğini anlatması ve Mirai'nin o hengamede bile hâlâ kafasının dikine giden bir kız olduğunun gösterilmesi ilk iki bölümde anladıklarımızın altını daha da kalınlaştırır nitelikteydi. İzdihamın arasında kaybolduğu anlarda Yuuki'nin etrafındaki sessizlik onun çaresizliğini ve yalnızlığını vurgulamada ise enfes bir hamleydi. Karakterlerimiz öyle ya da böyle bir şekilde tekneye atlayıp adadan kurtuldular, üstelik tam zamanında...

    Felaket filmlerinden sıkılacak kadar çok izledik. Felaket animelerindense ilk defa birini izliyorum. Belki başka bir tane daha yoktur zaten. Animenin vereceği fantezi özgürlüğünü hiç kullanmadan, olayları gerçekliğin sınırlarında tutarak ve ciddi bir araştırmanın sonucunda bir deprem kurgulayarak şimdiye kadar geldiği noktayla Tokyo Magnitude 8.0 benim gözümde "çizgiyle yapılmış bir film" olma sıfatını kazandı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi