• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 17





    Cool-Headed Flames

    Hughes'ün cinayetini işlemekle suçlanan Maria'nın hapse atılmasından sonra Barry'nin onu kaçırmaya gelmesi ve sonucunda Maria'yı sokakta kıstıran Mustang'in onu bir parmak şıklatmayla kül etmesi bölümün ana hatlarını oluşturan konuydu. Bunun haricinde Homunculus tayfasının faaliyetlerini devam ettiriyor olması ve kardeşlerin de Hughes'ün ölümü haberini almalarının üzerine bir de Maria'nın kül oluşuyla yüzleşmeleri bölümün diğer parçalarını oluşturuyordu.

    Maria'nın gerçekten öldüğüne inanmıyorum. Mangayı okumamış biri olarak söyleyeceklerim sadece tahminlerden ibaret olacaktır tabii ama Mustang'in birden saykoya bağlaması pek mümkün değil. Zaten ofisinde oturup her gelişmeyi olgunlukla ve sanki önceden tahmin etmiş gibi davranması da onun kendi oyununu yürürlüğe koyduğunu düşündürtüyor. Homunculus'ları istediği gibi kandırmayı başardı, tabii Lust'ın kıvrak zekasını saymazsak.

    FMA Brotherhood'un ilk seriden ayrılan en önemli özelliği duygulara çok fazla hitap eden dramatik bir yapım olması. İçinde gerekli-gereksiz bir sürü mizahi ekleme olsa da nihayetinde her zaman bir trajediyi bünyesinde barındırmayı başarıyor. Sanki ilk serinin aksine daha olgun bir yaş profiline hitap etmeyi seçen Brotherhood seyirciyi engin bir serüvene sürükleyip kendi fantezi dünyasında yaşatmak yerine olabildiği kadar gerçeklikte tutup izleyenlerin hislerini etkilemeye çalışıyor. Şimdiye kadar da bunu gayet iyi başarıyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi