• Shangri-La - 16





    The Mad Forest Hell


    Atlas'ta yaşadığı şokun ardından memleketine dönen ve burada acayip bir sevinçle bağırlara basılan Kuniko gelir gelmez ilk iş olarak ninesini Duomo'dan sürer! 10 küsür bölüm masum bir kız çocuğu olduğuna inandıran Kuniko'nun bu "ne oldum delisi" tavırları pek akla yatkın gelmez ama eyvallah der izlemeye devam ederiz. Bu kızın bir yerleri kalkmıştır artık, onu tutabilecek kişilerden biri olan Takehiko bölüm sonunda sürprizi koyar.

    Birkaç bölümde bir görünen sivri dişli küçük velete adak verilen Miko ise ne olduğundan habersiz bir vaziyette havuzda dururken Lord Hiruko diye çağrılan velet onu yutuverir ve böylece Miko'yu da son kez görmüş olabiliriz. Leydi Mikuni'nin onu kurtarma çabası ise bölüm sonunda beklenmedik birinden gelecek yardımla sonuç verir ve Hiruko kaçırılmış olur. Mikuni'nin Digma-1, Kuniko'nun Digma-2, Kusanagi'ninse Digma-3 olduğunu ben nihayet öğrenmiş olurum ve serideki manasız tanımların birkaçından kurtulma şansına erişip mutlu mesut devam ederim yoluma.

    Daedalus isimli çiçeklerin saldırısına uğrayan ormana sefer düzenleyen Metal-age üyeleri bu çiçekleri bastırmayı beceremez ve geri çekilme kararı alırlar. Bu çiçeklerin ısıya duyarlı sivri oklar fırlatmasıysa kimse tarafından yadırganmaz ama Momoko en azından bir açıklama yapma zahmetine girer. Velhasıl seri beni gitgide daha da bir bayar, dağınık konu içinde bir dala tutunma çabalarım devam eder ama izlemeseydim çok bir şey kaçırmayacağım sonucuna varmaktan da kendimi alamam.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi