• Shangri-La - 14





    Transfigured City

    Çıkartmanın ardından Atlas içinde dolanan Metal-age ekibi üyeleri dört bir yana çil yavrusu gibi dağılmış ve tekrar toplanmanın yollarını aramaktadır. Buranın depremden önceki Tokyo'nun bir hologramı olması Kuniko'nun dikkatini çeker. Yaşanan çatışmaların eşliğinde Kuniko artık geri adım atmamaya ve bumerangıyla saldırmaya karar verir.

    Atlas denen şehir hakkında nihayet net bilgi sahibi olduğumuz bölümde geçen bölümde gördüğümüz keltoşun bu şehrin kurulması için cebinden para verdiği ve yeğeni olan Ryoko'yu da başına geçirdiğini öğreniriz. Meğersem Tokyo'da yaşanan büyük depremden sonra insanların sığınacakları ve olası başka felaketlere karşı güvenle yaşayabilecekleri bir yer olarak kurulan Atlas bir süre sonra amacından sapmış ve Ryoko'nun yönetiminde tam bir oyuncağa dönüşmüştür.

    Seriyle ilgili en önemli detaylardan birine ulaştığımız bölüm Atlas'ın ilk CEO'sunun Kuniko'nun ninesi olduğunu da göstermektedir. Bu bilgiyle ambale olan küçük kız henüz olayı tam idrak edememişken bölüm sonlanır ama şimdiye kadarki birçok küçük detay da aydınlanır: Şu ünlü bıçaklardan birinin neden ninenin evinde olduğunu anlarız. Atlas'ın neyin nesi olduğunu öğreniriz. Ryoko'nun neden bu kadar nüfuzlu olduğunu çakozlarız. Diğer bıçağın sahibi olan Kunihito'nun seceresiyle ilgili birtakım çıkarımlar yapma şansına erişiriz. Arada bir açıklama yapmanın ne kadar faydalı olduğunuysa serinin yapımcıları görmüş olur.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi