• Guin Saga - 14






    Ship of Light, Woman of Light

    Denize açılan takımımız fazla geçmeden kaptan ve mürettebat tarafından ayak oyunlarına maruz kalır. Bunları bertaraf etmek için göğüs göğüse bir kapışmaya girmekten çekinmeyen Guin ilk saldırıyı püskürttükten sonra çocukların sağlığı için gemiyi terk etme kararı alır ve korsanlara güvenerek denizde kaybolur. Yaklaşan fırtınayı Guin'e bağlayan korsanlarsa sözlerini tutmaz ve fırtına sonrası güvertede Istovan ve çocuklara yeniden saldırırlar. Lakin Remus artık karanlık tarafa geçtiğinden cesaret ve acımasızlık gibi iki önemli fazilet edinmiştir ve bunları kullanmaktan çekinmez.

    Ufak da olsa aksiyon tadını yeniden ateşlendiren gemi sahnelerinden sonra kraliyet tarafına geri döner ve Amnelis ile Naris arasındaki aşkın nasıl bir mertebeye ulaştığına tanık oluruz. Naris'in sadık şövalyesi Regia'nın gelişiyle kıskançlık triplerine giren Amnelis ilk başta reddettiği ama sonradan sırılsıklam vurulduğu Naris'e aldatırsa başına neler geleceğini tembihler. Naris'in planları çok başkadır ama 3 bölümde bu şımarık kızı kendine böyle bağlayabilmek de marifet ister hani. Seriye yeni dahil olan Varelius ismindeki bir büyücü ise surlarda sıkıntı yaşayan Astrias'a yardım eder.

    Birden beliren ışıktan gemi hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ama Guin'in kayboluşuyla yakından ilgili olduğu kesin. Geminin göründüğü anda Guin'in birtakım yazıları biliyormuşçasına okuması bu geminin önemini bir kat daha arttırıyor. Çocuklar ve Istovan istikametlerine devam edip ulaşmaları gereken yere varacaklardır ama Remus'un gitgide saykoya bağlaması pek hayra alamet değil gibi gözüküyor.

    Seride bazı senaryo hataları da göze çarpmıyor değil hani. Istovan'ın birden çözülüp ele gelen kamçısına ne demeli? Büyük savaş bölümlerinde de buna benzer bir saçmalık vardı. 2 saniye önce aynı karede var olan bir karakter 2 saniye sonra puf diye yok olmuştu ve bu sayede Amnelis hayatta kalabilmişti. Bunlar çok acemice hatalar olarak zihnimde yer etse de serinin kendine has detayları, Tanrı isimlerine varana kadar geniş bir hayal gücüyle doldurulmuş olması bu hataların üstünü örtmeye yetmiyor tabii ama en azından seven bir izleyicinin fazla kafasına takmamasına yol açıyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi