• Phantom: Requiem for the Phantom - 17





    Truth


    Ein'ın varlığını yeniden daha da hissettirdiği serinin 17. bölümü dönüm noktalarından birine gebe oldu. Yakuzaların Phantom'a düzenlediği tezgah tutmadı. Tutmayacağı belliydi zaten ama nasıl tutmadığı ve sonucunda kimin sağ kaldığı gelecek bölümler için çok büyük önem taşıyor. Scythe'ın nüfuzunu her geçen bölümle arttırdığı görülüyor. Elen'in de beynini tekrar yıkayarak kendi yanına çekmesi, kızın benliğini bir kez daha sıfırlaması Phantom'un elini kolunu bağlayacak gibi görünüyor.

    McCunnen kurduğu onca dalaverenin altında kalacak gibi. Inferno'da yükselişi devam ededursun hem yakuzalar tarafından hem de yakuzaları yönlendiren Scythe tarafından hedef tahtasına yerleştirildi. Üstelik Phantom'un da gözü kapalı güvenini bu bölümde kaybetmişe benziyor. Bir kukla gibi kullanıldığının farkına ancak varabilen Reiji şok üstüne şok yaşadığı bölümün sonunda evinin bombalanmasıyla bir kez daha sarsıldı. Cal ortada yok. Ein bir ölüm makinesi gibi çalışmakta ve Scythe kukla koleksiyonuna bir yeni karakter daha ekledi. Inferno'yu zorlu günler bekliyor.

    Cal'ın ortadan kaybolması Reiji'yi Elen'den sonra ilk defa duygusallaştırdı ki bu da karakter gelişiminin artık iyice dikkate alınan bir konu olduğuna delalet ediyor. Zaten seri başından sonuna kadar Reiji karakterine yoğunlaşmıştı. Bu bölümle birlikte 2. kaybını yaşayan Reiji bundan sonra daha da acımasız bir Phantom mu olacak yoksa Reiji kimliğini kurtarmak için çırpınan bir delikanlı mı olacak hep birlikte göreceğiz.

    1 Görüş:

    1. Bence güzel bir bölümdü, McCunnen bunlardan nasıl etkilenecek, Reiji Cal'i kaybetti mi gerçekten( Elen ortaya çıktı, Cal niye çıkmasın?)... Phantom intikam planları yapar gibime geliyor.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi