• Phantom: Requiem for the Phantom - 15





    Reunion


    Tamam, bu seride artık ufaktan bir Leon etkisi hissedilmeye başlandı. İntikam aşkıyla yanıp kavrulan zekâ küpü Cal'ı yanına alan eli kanlı kiralık katil Phantom, bu kıza hem tecrübesini aktarıyor hem de onu öldürme işine ufaktan hazırlamaya başlıyor. Leon'da olduğu gibi hedefe en uzak silahla başlatıp sonra bıçakla son bulacak bir eğitim süreci Phantom için geçerli olacak mı bilinmez ama bu iki karakterin ilişkisi Leon-Mathilda yakınlığına benzerliğiyle dikkat çekiyor.

    McCunnen fettanının ayak oyunlarıyla düzenlediği suikast girişimi büyük ihtimalle Wisemel'in sonu olacaktı ama Wisemel de boş beleş bir hanzo olmadığını kanıtlarcasına karşı atağını yapmış, McCunnen'in ayağını kaydıracak hamleyi hazır etmişti. Yakuzaları öldürecek ve böylece de Inferno'ya girişlerini engelleyerek McCunnen'in başarısına taş koyacaktı. Her ikisi de olmadı... çünkü Elen geri döndü! Geçen bölümde görürmüş gibi olup bir türlü kesin konuşamadığımız sevgili Elen bu sefer olay mahalinde çok uzakta konuşlanmış bir şekilde silahını ateşledi ve bilerek ıskaladığı hedefin Inferno ile olan bağlarını kopartmış oldu. Master'ın hâlâ hayatta oluşu ve Elen'in kulaklığına süzülüşü ise midemizi bulandıran tek sahneydi.

    Bundan sonra ne olur? Kim bilir... Elen geri döndü... mü? Dönenin aslında Drei olduğu ve Master'ın yeni bir üretimi olduğunu düşünüyorum. Ama o zaman da Elen yani Ein insancıl bir formdan uzaklaşıp android kıvamında bir canlı olacak. Bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum. Bu seri hakkında ne kadar az bilirsem o kadar iyi. En güzeli izleyip tecrübe etmek.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi