• CANAAN - 2





    A Cruel Game


    Geçen bölümde sıkı yönetim altında tutuklu olarak getirilen ve bir konvoya koyulup bir yerlere götürülen hatunun adının Alphard olduğunu öğrendiğimiz bölümde aynı zamanda bu hatunun Liang Qi'nin ablası olduğunu da fark ediyoruz. Kaçırılma operasyonundaki aksiyon doyurucuyken ve sadece bu kadarla kalınacağını zannederken Maria Oosawa ve Minoru isimli iki muhabirin kovalanması ve Canaan'ın onları ipten alması bu aksiyonu daha da tavana vurdurttu.

    Maria'nın işe alınma sürecinde geçmişiyle ilgili de bilgi alma şansına eriştik. Çiçek virüsünün zorla şırınga edildiği Maria babasının geliştirdiği ilaç sayesinde hayatta kalmış ve muhabir olma aşkıyla da Minoru'nun çalıştığı ajansa başvurmuştur. Maria'dan çok haber çıkaracağını zannederek onu yanına almayı kabul eden Minoru ise kızın hafızasının bir kısmını kaybettiği haberini almasıyla şoke olur, adeta hayalleri yıkılır. Bunun dışında seride dolanan iki karakter daha var ama ne işe yaradıkları konusunda henüz fikrimiz yok. Üstelik finalde seriye dahil olan kedi kadının da ne mene bir şey olduğunu anlamış değiliz.

    CANAAN ilk 2 bölüm itibarıyla ümit verdiği kadar zorlayan da bir seri olacağının sinyallerini yaktı. Sürekli yeni karakter dahil olması yetmezmiş gibi ana konuyu da henüz örmeye tenezzül etmediler. Israrlı ve sabırlı davranacak seyircilere hitap edeceği aşikar olan seriden şimdilik aksiyon anlamında hiçbir sıkıntı yaşamayacağımızın garantisini aldık sayılır. Bunun haricinde konuyu nasıl örecekleri, konunun ne olacağı meçhullerde

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi