• Phantom: Requiem for the Phantom - 12





    Apparition


    Haydi hayırlı işler. Bir bu eksikti, o da tamamlandı. Seri kendini aştı. Gördüğüm en gerçekçi çizimle açılan bölüm çizime ağzının suyu akarak bakan beni bir de kulaklarımdan avladı. O nasıl bir introdur! OP'si Karma ile naif bir ton yakalayan serinin ilk yarısında olabildiğince durgun, karakter tabanlı ve gelişen, adım adım ilerleyen bir yapı varken malum cinayetten sonra geçen bölümde 3 ay sonrasını anlatırken ters giden bir şeyler vardı. Zwei iyice büyümüş ve görüntüsü çok soğuklaşmıştı. Bu bölümdeyse 6 ay sonrasına atlamaları yetmezmiş gibi tüm konsepti yerle bir ettiler: Zwei artık Ein oldu.

    Dedim ya seri kendini aştı diye, şimdi bölümleri anlatırken içimde bir heyecanla geliyorum buraya. Nesi anlatılır ki bu bölümün! Zwei'ın çizimleri değişti. Önce burdan başlayalım. Artık çocuksu suratından eser yok, tam bir canavara dönüştü. Çok da iyi oldu çünkü muhtemelen bir değişim daha yaşanacak seri biterken, o değişim ne kadar keskin olacak ne kadar yumuşak olacak göreceğiz. Zwei artık baskın bir karakter de olmuş. McCunnen'i tuttuğu gibi masaya yatırdı... Ein oldu dedim ama sadece numara olarak. Yoksa Ein'ın söz dinleyen, her şeye olur diyen kuklalığı Zwei'da yok. Olmayacak gibi de görünüyor. Ayrıca seride yavaş yavaş arkadan dönen dolaplara, entrikalara kayıldı ki aksiyon babında maalesef biraz sıkıntı yaşayabiliriz ama bu seriden beklediğimiz zaten aksiyon olmamalı.

    Yeni bir karakter de katıldı aramıza. Cal isimli bu küçük kız da intikam peşinde olacak. Büyük bir ihtimalle de Zwei'ın yanında yetişecek ama eğer düşündüğüm gibi bir şey olur da bu kız Phantom'un sonunu getirecek kişi olursa o zaman ben bu seriyi ilk 5 serimin arasına gözüm kapalı sokarım. Bu arada bölümdeki şarkının adı henüz bilinmiyor ama bu serinin her ekstrası kapış kapış gidecek, orası kesin.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi