• Guin Saga - 13





    To The Sea
    Aldonaris ile Amnelis arasındaki elektrikli birliktelik yerini Aldonaris'in baştan çıkarmalarına karşı süngüsünü düşüren 18lik prensesimize ve vatanı için avantaj sağlamak uğruna sürekli çalışan erkeklerin en yakışıklısı, kadınlardan da güzel Aldonaris'in ufak romantizmine bırakır. Bölümü iki ayrı dala ayırabiliriz: Guin ve çetesinin Argos'tan çıkma zorunda oluşu ve Aldonaris'in şımarık prensesi ayartmadan önce ona ölüm korkusunu salması.

    Fakat tabii bir de iki bölümdür işlenen ve ileride muhtemelen ön plana daha çok çıkacak bir yan konu var ki o da Remus'un dark-side transferi. İyice umursamaz ve kindar birine dönüşen bu küçük tıfıl ve emo genç daha şimdiden "ben kral olunca" diye başlayan cümleler kurmaya başladı. İleride bir ayrım yaşanması kaçınılmaz gibi duruyor. Rinda'nın uzun zamandır Guin'in kıçından ayrılmayışı kardeşinin bu değişimini de kaçırmasına neden oldu.

    Uzun zamandır bölüm anlatmaktan serilerin teknikleri hakkında pek bir şey yazamıyorum. Ama bu bölümde Naris-Amnelis buluşmasındaki çizimler, o bahçe tasarımı neydi arkadaş! Dibim düştü desem yeridir. LOTR'daki elf bahçelerini aratmayacak derecede güzel ve rengarenkti. Zaten bu seriyi ne zaman izlesem aklıma epik filmler, diziler geliyor. Şimdi de denize açılan ekibimizi en az 1 bölüm gemide tutabilirler ve açık denizde ufak maceralar yaşatabilirlerse benden mutlusu olmaz herhalde.



    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi