• 07-Ghost - 13





    Down the Path of Light I See...

    Teito'nun geçmişiyle ilgili nihayet birkaç bilgi kırıntısı edinebildiğimiz bölüm ardı ardına gelen 3-4 son derece yavan ve kendini tekrar eden bölümden sonra ilaç gibi geldi. Üstelik yapılan final de iştahı kabartmaya, aksiyona giriş için bir yol yapılmasını sağlamaya yönelikti. Gerçi bu seriye karşı olan ilk beklentilerim artık yerlerde geziniyor, orası ayrı. Başı-kıçı belli oldu hafiften.

    Mikail Gözü'nün kendisinde olmasını sürekli kafasına takan Teito hem bir iç hesaplaşma hem de geleceğe yönelik planlar yapmaya çalıştığı sırada yine birkaç flashbackin esiri olur. Bu hatıralardaki çizimler çok hoşuma gittiği için ne kadar gösterseler o kadar izlerim ama tabii bir yandan da konunun gelişmesi gerekiyor. Önceki bölümlerde art çalışan çizerler nihayet bu bölümde salt çizittirmeden, arkadan gelen senaryonun desteğini alarak marifetlerini sunmayı başardılar. Teito'nun oda arkadaşı olan veletin Mikage benzerliğini söylemiştim ama bu bölümde de Teito'nun babasıyla Frau arasındaki benzerlik "pes artık" dedirtti. Tamamen farklı görünümü olan karakterlere niye sığınmamış bu seri, anlamak zor.

    Ayanami çetesinin uzun süren sessizliği (daha doğrusu simaen görünmeyişleri) bu bölümde son buldu ve içlerindeki en sevimli görünen hatunu kiliseye soktukları bilgisini edindik. Şimdi artık ver gazı, ver coşkuyu, ver aksiyonu diye içimiz yanabilir ama sanmıyorum ki 07-Ghost bu yangına körükle gidebilsin. Yine ağırlaştırmasalar bari yoksa seri 50 küsür bölüm falan çıkacak, ben de bir yerde bırakmak zorunda kalacağım.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi