• Shangri-La - 10





    Sword of the Power of Words

    Momoko'nun yokluğunu sineye çekmeye çalışan Kuniko'nun gözünün önünde eski hatıralar canlanır. Bu ablinin (abla-abi :p) hayatına girişini, etkisini, bumerangla olan ilk tanışıklığını, annesini hiç tanımamış genç kızın gözünde nasıl bir yeri olduğunu flashbackler vasıtasıyla öğreniriz. Kızın yüreğinin yandığı haricinde bu bilgi ne işimize yarar? Karakter gelişimi açısından seriye faydası dokunur ama yine ileri doğru yol almamış oluruz.

    Shangri-La'nın ağır ilerleyen temposu artık bu bölümle durdu ve galiba bir sonraki bölümle motor yeniden çalışmaya başlıyor. Leydi Mikuni ile Ryoko arasında ciddi bir savaş var ama küçük çocuğun bundan pek haberi yok, ha bire gafil avlanıyor tuzaklar karşısında. Miko'nun vasıtasıyla sanki bu kızcağız da Kuniko'nun saflarına geçecek ilerleyen bölümlerde. Ryoko karısının Japonya'nın yeni başbakanı da olduğu bölümde iyice gaza gelen Kuniko nihayet beklenen kararı verir ve Metal-age'in başına geçer. Şu ünlü bıçağa dokunmasıyla birlikte de yer yerinden oynar.

    Bir de Atlas birliklerinin MEDUSA operasyonu düzenlemesini pek kafam basmadı. Bunlar sanki aynı taraftaydılar diye hatırlıyorum. Mevcut durumda epey farklı saflar oluşmuş oldu. Kuniko önderliğindeki Metal-age, MEDUSA'yı yöneten küçük veletler topluluğu, Ryoko karısı ve ahmak şamar oğlanları, Leydi Mikuni ve tuhaf hizmetkarları. Bakalım kim kimin tarafına geçecek?

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi