• Pandora Hearts - 8





    Question


    Konuyu inşa eden bölümlerden biri daha. 8. bölümde olmasına rağmen yine de geç kalınmış sayılmaz. Üstelik 07-Ghost veya Shangri-La'dan farklı olarak konuyu kurarken tamamen duraklatmıyor, azıcık da olsa ilerleme kaydediyor Pandora Hearts. Misal bu bölümde saatin çalışmaya başlaması seriye de bir dinamizm kazandıracak, Oz bu süper cool genco tavırlarından vazgeçip biraz acele davranmaya başlayacaktır.

    "Mavi giyen hatun" karakterinin fırtlaması ve Oz'un ayak dirediği Break'in patavatsız sözleriyle gelişen hikaye yine ilerlemedi. Artık serilerdeki bu ağırlığa alışmam gerekiyor sanırım. Phantom ve FMA dışında adımlarını sıklaştıran tek bir seri olmaması bu sezon adına üzücü. Souten Kouro bile kronolojik olarak ilerlemesine rağmen çok daha hızlı ilerlerken bu tamamen kurgu serilerde böylesi tıkanıklıklara akıl sır erdirmek güç.

    Fakat Pandora'nın diğerlerinden bir farkı var ki o da türün gereklerini arada bir de olsa yerine getirmesi. Korku öğesini -ki gerilim değil, bariz korku- geçen bölümde harika yansıttıktan sonra bu bölümde de psikolojik korkuyla bizleri şaşırtmaya devam ediyor. En azından bir konuda iddialı olduğunu söyleyebiliriz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi