• Pandora Hearts - 7





    Call From The Abyss

    Uzun bir aradan sonra yeniden PH yazılarını girmeye başlıyorum. Bir hayli geniş bir mola verip seriye yeniden bağlanmak zor aslında ama deneyeceğim. Gerçi bu serinin henüz 7 bölümünü izlemiş olmama rağmen kesinlikle sevmediğim bölüm sayısı 3, çok sevdiğim bölüm sayısı 2, konu inşa etmekle geçen bölüm sayısı da kalan 2. Hal böyle olunca daha seri hakkında bir nane beklenti geliştirmiş değilim. Bırakacak mıyım, sonuna kadar takip edecek miyim bilmiyorum. 12. bölümden sonra coşacağı yönünde haberler okudum. Zaman gösterecek artık.

    Son bölümde Raven'ın asıl kimliğini öğrenirmiş gibi olmuş ama fazla üstüne düşmemize fırsat verilmeden bölümün sonuna yetişmiştik. Bu bölümde artık Raven'ın gerçek kimliğini öğrenme şansına erişiyoruz. Oz'un sadık hizmetkarı, biricik dert ortağı, olmayan kardeşi Gilbert yeni ismiyle Raven olmuştur. Oz'un olmadığı yıllarda farklı yollara sapmış olsa da sonucunda yine de bir şekilde Oz'u korumaya devam etmektedir. Bölümün yarısında Oz-Gil dostluğunun 07-Ghost misali flashbacklerine boğulur, eski defterlerden yapraklar kopartırız.

    Güzel kareler yakalanıyor seri boyunca ve fakat çizimler o kadar kötü ki resmen heba ediyorlar güzelim sahneleri. Korku öğeleri desen yerinde. Daha çok konsa süper olacak tabii ama suratı görülmeyen canavarın bir anda ekrana dönmesi olayını şimdiye kadar çok yerinde kullandılar. Bakalım seri nerelere dalacak bundan sonra. Ben pek ümitli değilim ama hadi hayırlısı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi