• Guin Saga - 7





    The Battle of Nospherus


    Onbinlerce kişinin çarpıştığı savaşları izlemek öyle her gün nasip olmuyor. Kaldı ki böylesine savaşları da sadece sayıca detayları verip kahramanlar üzerinden yürütmek de pek tat vermiyor. Ama Guin Saga gerçek anlamda 15 bin kişiye karşı 5 bin Sem'in savaştığı, Semler'in başında Guin gibi bir komutanın olduğu, insanların başında Amnelis gibi bir aşuftenin bulunduğu bir cengi ekranlarımıza taşıyor. Guin Saga dünyasında doğaüstü varlıklara zaten alışığız ama bu bölümde çıkan jölemsi yaratık hiç beklenmedikti. Sade bir jöle gibi ne bir surat ne de bir uzvu bulunan yaratığın kanyonları delip insanları yutması ender görülecek sahnelerdendi. Ne aceleye getirilip tek bölüme sıkıştırıldı ne de bu savaş üzerinden çok ekmek yiyip kolaycılığa kaçacağını gösterdi seri. Muhtemelen bir sonraki bölümde bu savaşın nihayeti anlaşılacaktır ama strateji ve bire bir çarpışma babında gerçekten harika tasarlanmış bir savaş sekansıydı.

    Guin'in önüne geleni pataklaması bir nebze anlaşılır olsa da Amnelis'in gizli silahına karşı ne gibi cevaplar vereceği muallakta. Astreas'a verdiği "şimdi git 20 sene sonra gel" ayarı ve Marus'a yaptığı "ejder taktiği" görülmeye değerdi. Bir savaşçı olarak zaten rüştünü ispatlamış bu büyük kedi aynı zamanda ne kadar yetenekli bir kumandan, bir stratejist olduğunu da kanıtlamış oldu. Gerçi Istavan kozunu hazırladı ama hala kullanmış değil. O da artık bir sonraki bölümde göreceğimiz sürprizlerden biri olur umarım.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi