• Guin Saga - 10





    Frontier King


    Marus'un acı kaybını sineye çekmek zorunda kalan Mongol ordusu eski kumandanları adına bir merasim düzenlerler. Bu sırada Marus'un Amnelis'in büyükbabası olduğunu da Amnelis'in ağzından öğrenme şansına erişiriz. Amnelis tabii bu gazı almış bir imparatoriçe olarak "Sem ordusuna dalın" emrini verir. İmparatoriçesine sado-mazo bir aşkla bağlı olan genç elemanın yerlerini saptadığı Semler ise hala Guin'in gelişini beklemektedirler. Guin ise bölümün yarısında gözükmese bile çok artiztik bir girişle bölüme dahil olur. Bir önder olduğunu her bölümde daha çok hissettiren Guin bu bölümde de Logan halkını Mongolların üstüne salarak ezici bir başarı elde eder. Mongolları püskürtmeleri çok basit olur ama Guin'in adamlara bir dalışı vardır ki "Allaaaah be!" şeklinde nidalar attırır izleyene.

    Neden bilmiyorum ama bu sezon takip ettiğim serilerin 9-10. bölümlerinde hep kilit karakterler feda ediliyor. Marus çok kilit bir karakter değildi belki ama hakkında Guin'den daha çok şey biliyorduk neredeyse. Tabii Phantom'daki veya 07-Ghost'taki gibi bir kayıp değil bu ama yine de serinin ilerleyişi açısından önemli bir noktaydı. Guin Saga bundan sonraki bölümlerde artık Guin'in kimlik arayışına, Istavan'ın krallık sevdasına ve ikizlerin Parros'u kurtarma çabalarına odaklanabilir. Savaş resmen sonlanmamış olsa da bölümlerin odak noktası olmaktan çıktı sayılır. Şimdi 1-2 bölüm kadar tempo düşecek sanırım.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi