• Souten Kouro - 3





    Ogre of the North Gate


    Zhang Rang ile olan husumeti dolayısıyla zindana kapatılan ve karar gününü bekleyen Cao Cao mahkemeye çıktığındaysa her türlü bilgeliğini konuşturur ve beni bir tek Tanrı yargılar kibiriyle hakimi etkilemeyi başarır. Verdiği vaatler arasında Han Hanedanı'nının çürümüş ve bozulmuş yapısını düzelterek yeniden dünyaya hükmetmek olduğundan hakim de gaza gelir ve Cao Cao'yu kutsayarak azat eder.

    Yargılanışından dört yıl sonra Luoyang isimli kentin kapı muhafız lideri olarak hanedan içinde kendine bir iş bulan Cao Cao aldığı kararlar ve acımasız uygulama tarzıyla kısa sürede ismini tüm ülkeye duyurur. Hiçbir şekilde ödün vermediği kuralları hiçbir rütbe, kişi, kurum ayrımı gözetmeden uygulayan Cao Cao artık hem kendisinden korkulan bir lider olmuştur hem de diğer bölgelere aynı yönetim tarzını getirerek ufaktan yükselişini hazırlamaya başlamıştır.

    Tarihi serilerde kolaya kaçılması muhtemel bir özellik olan ananevi meziyetler Souten Kouro'da da bulunmakta. Fakat bunları ha bire önümüze sunmak yerine karakterlerin gelişimlerine yediren seri bu konuda rakiplerinden bir adım öne çıkıyor. Şeref, haysiyet, prensip gibi değerleri yücelten üçüncü bölümde dönemin havasını tatma fırsatı bulurken başkarakterimizin gelişimini de yine kilit olaylar üzerinden öğrenme şansını yakalıyoruz.

    Cüretkar çizimlerin bu bölümde etkisi daha da fazla hissedilen müzikle birleşiminden ortaya çıkan sonuç tatmin etmekten de fazlasını, daha uzun seyretme isteğini yanında getiriyor. Souten Kouro çok profesyonel ellerden çıktığını her bölümünde daha da çok hissettiriyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi