• Souten Kouro - 2





    Amore


    Cao Cao'nun hayatını kronolojik olarak takip ettiğimiz serinin ikinci bölümünde genç Cao'nun ilk aşkı olan Shui-Jing ile yaşadığı romantik geçmişine dem vurulmaktadır. Köy yerinde bir aşağı bir yukarı yürüyüp endam satan Cao her kızın kalbini çalmış olmasına rağmen kendi kalbini tek bir kıza kaptırmıştır. Henüz 16 yaşında olan Cao Cao'nun kalbini kaptırdığı bu genç kız aslında Çin'in kuzeyindeki bir bölgede doğmuş, barbar olarak adlandırılan Shui-Jing'dir.

    Dönemin standartlarından biri olan hükümdarların kendilerine eş sipariş etme ritüeli bu bölümde işlenir ve "bal yanaktan tatmaya, kırk bakireye tapmaya" gelen, Han Hanedanı'nın bir haremağası olan Zhang Rang isimli dümbük gider onca kız arasından Shui-Jing'i seçer. Bunu duyan Cao Cao küplere biner ve dosdoğru Rang'ın mekanını basar. Takribi 138 fedaiyi biçen Cao Cao yine de istediğine ulaşamaz ve Zhang Rang ile arasındaki husumet böylece başlamış olur.

    Gore kısmında korktuğum olmayacak. Her bölüm 1-2 tane biçme sahnesi izleyeceğiz sanki. Üstelik bu sahnelerin üzerine çok düşüldüğü belli. Aksiyon sırasında bir anda ağır çekim kullanılması doya doya çizimleri incelememizi sağlıyor. Seriyi fazla anlatabilmek imkansız. O kadar çok terim, o kadar çok isim, o kadar çok tarihi simge var ki bunların hepsine hakim olmak şart. Ben onun yerine kısa bir bölüm kılavuzu verip animasyondan, serinin gelişiminden, ottan böcekten bahsedeceğim. Maksat serinin sesi duyulsun.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi