• Pandora Hearts - 3





    The Lost Child and the Black Rabbit


    Nihayet kıpırdanmalar başladı senaryoda. Üstelik işin içine fantezi ve korku öğeleri de eklendi. Gerçi bayağı bir apartma var başka yapımlardan. İlk çıkan canavar The Nightmare Before Christmas'tan aşırma bir kuklaydı. Black Rabbit isimli kızın adının da Alice olduğu ortaya çıktı. Neyse ki aparttıklarını saklamaya çalışmamışlar, bu da bir meziyettir. Abyss isimli düşsel ortamın atmosferi gerçekten korkutucuydu. Uzun zamandır korku dolu bir anime izlememiştim. Umarım bu noktadan devam ederler.

    Geçen bölümde istemediği bir seçim yapmak zorunda kalan Oz bu bölümde biraz daha işlerin farkına varmaya başladı. Sürreel ortamın açıklamaları kıyısından da olsa yapıldı. Senaryoda gelişme var. Animasyon yine rezalet. Niye bu kadar üstünkörü geçildiğini anlamak mümkün değil. Müziklere ve senaryoya bir parça da olsa önem verilmişken iyi bir animasyonla bu seri çok daha yukarılara çekilebilir.

    Bölümlerin Abyss isimli mekanda geçmesini istememe rağmen final beni biraz hayal kırıklığına uğrattı doğrusu. Yeniden gerçek dünyaya dönen Oz bundan sonraki bölümlerde kime karşı savaş verecek bilinmiyor. Şimdilik seri yolunu buldu gibi. Şu animasyonu düzeltseler de mangaya yaptıkları ayıbı temizleseler tadından yenmez bir seri olabilir.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi