• Souten Kouro - 1





    The Boy Sou Sou

    Konfüçyüs'un öğretilerinde adı geçen Ton isimli ve her şeyi yuttuğu bilinen hayali yaratığı tanıtarak başlayan seri bir taraftan da "kendi kuyruğunu yiyen yılan" döngüsüne dem vurmakta ve edebi bir metin kullanarak konusunu örmektedir. Bu hikâye 2000 yıl öncesindeki meşhur "Üç Krallık" döneminde geçmektedir.

    Cao Cao ismiyle bilinen Çinli generalin hayatına odaklanan serinin animasyon tekniği tek kelimeyle mükemmel. Çizimler çok detaylı ve incelikli. Bunun yanında dönemin ambiyansını yansıtan renk paleti de gayet yerinde. Serinin gore tarza yakın olacağının işaretlerini ilk bölümden görebiliyoruz. Cao Cao'nun kendisinden çalınan kitabı geri alırken uyguladığı teknik bazı dövüş oyunlarında fatality yapmakla eş değer. Seslendirmelerde bir tuhaflık var gerçi. Cao Cao'nun küçüklüğü resmen bir kadın tarafından seslendiriliyor. Umarım ilerleyen bölümlerde aynı saçmalığı yapmazlar.

    Tarihsel serilere karşı fazla ilgim olmasa da çizimleri ve cüretkar tavrı nedeniyle seriyi takip etmeye karar verdim. İlk bölümün konusundan bu seferlik bahsetmiyorum. Edebi metinlere verilen referanslar bölüm içinde de sıkça tekrarlanıyor. Sürekli ekrana Kanji gelmesi bir süre sonra sıkıntı verip takibi zorlaştırabilir. Yine de salt vahşet olmayan, ilginç bir açılış barındıran, harika çizimlere sahip bu seri bahar sezonunun gizli keşiflerinden biri olmaya aday.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi