• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 3





    The Heretic City

    Felsefe Taşı'nın peşinden şehir şehir dolaşan kardeşler nihayet umutlarının karşılığını alabileceklerini düşündükleri bir kente gelirler. Rivayete göre buradaki bir rahip ölüleri diriltebilmektedir. İki kardeş de yıllardır arzuladıkları dönüşümü gerçekleştirebilmek için rahibin huzuruna çıkarlar. Ancak kardeşlerin Eyalet Simyacı'sı olduğunu anlayan kent halkı kendi planlarını örseleyeceklerinden korktukları için kardeşleri ortadan kaldırmaya yeltenir. Tabii ki ters teper.

    Rahibi beklerken kilisede tanıştıkları bir kızla inanç-din-tanrı muhabbetine giren Edward'ın ateist olduğu itirafını duyarız. Kendini Tanrı ile bir tutan Edward laf arasında mit kahramanı İcarus'un hikâyesini Rose isimli bu kızla paylaşır. Güneşe çok yaklaşan bu kahramanın kanatları erimiş ve yeryüzüne düşmek zorunda kalmıştır. Rose da kardeşler gibi bir yakınının dirilme ümidiyle rahibin peşinden gitmiştir.

    Foyasını çabuk çıkardığı rahiple hummalı bir mücadeleye giren Edward tabii ki dövüşü kazanır ama bu arada Felsefe Taşı umutları da başka bahara kalacaktır. Rahibin arkasındaki tanıdık gizli güçleri de bölüm sonunda görmüş oluruz. Rose kendi çaresizliğiyle baş etmek zorunda kalacaktır.

    Serinin iyice uzun olacağı belli oldu. Ancak korkum şu ki ikinci sezon da birinci sezonun bir tekrarı olabilir. Yine şehir şehir dolaşan kardeşleri bir süre sonra Lust, Gluttony vs. türdeşleriyle kapışmalar bekliyor gibi görünüyor. Çizimler ve seslendirmeler harika ama yeni bir senaryo? Bundan şimdilik söz edemeyiz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi