• Phantom: Requiem for the Phantom - 1





    Awakening


    Karanlık odalardaki konuşmalardan "hedef, tetikçi, suikast, öldürmek" gibi kelimeler çıkar ve akabinde gelen genç oğlanla kızın bir villayı basıp herkesi tek tek mıhlamalarıyla karakterler ve seri hakkında az çok bilgi sahibi oluruz.

    Boş bir odada uyanan ve hafızasını tamamen kaybetmiş olan oğlan odadan çıkar çıkmaz karşısında maskeli ve eli tabancalı birini bulur. Bu kişi ona saldırmaktadır. Hemen kaçmaya başlar ama fazla sürmeden enselenir. İkili arasında yaşanan dövüş sahnesi sırasında arka planda konuşan doktor tipli adamın "deney" gibi laflar kullandığını görürürüz. Bu noktada seri bir parça da olsa Hitman'e kayış yapar. Oğlan kızı alt eder ama öldürmez ve dışarı çıkar. Çıkınca gördüğü uçsuz bucaksız çorak bir alandır. İsyan etmeye başlayan oğlan kimliğini sorgulayınca kız onun adının "Zwein (Almanca 'iki')" olduğunu, kendi ismininse "Ein (Almanca 'bir')" olduğunu açıklar. Her ikisi de Inferno isimli mafyanın tetikçileridir. Inferno ise Las Vegas'ı ele geçirmek için diğer mafya babalarına suikast düzenlemektedir.

    Çorak alana gelen patroniçe kılıklı hanımın adını zikreden kişi Scythe Master, adı zikredilen hatunsa Bayan McCullum'dur. Zwein Amerika'ya gelmiş Japon bir turisttir. Onun içgüdüleriyle hareket etmesi Scythe'i etkilemiş ve öldürmek yerine eğitmeye karar almıştır.

    Mafya serilerine nasıl bir yenilik getirdiğini zamanla göreceğiz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi