• Full Metal Panic - 1





    The Guy I Kinda Like is a Sergeant

    Rusya’nın karlarla kaplı bir bölgesinde bir cip, içindeki iki kişiyle birlikte hareket halindedir. Cipin içindeki ismini bilmediğimiz kızıl saçlı hatun elini ısırmaktadır. Cipi süren erkek bu durumu engellemek istediğinde hatun tarafından kolu ısırılır. Tam bu sırada arkadan saldırıya uğrarlar ve cip devrilir. Bir helikopter tarafından yaylım ateşine tutulurlar. Ağaçların arasından bir anda çıkan bir robot tarafından kızıl hatunumuz kurtarılır. Hatunu kurtaran Sagara Sousuke (ana karakterimiz yani)’dir.

    Kaname Chidori’yi korumakla görevlendirilen Sousuke, Mao ve Weber gerekli hazırlıklara başlarlar. Mao’nun eşyaları arasında kondom bulan Sousuke, kondomun 1 litre içme suyu saklamak için kullandığını söyleyince aklımıza iki ihtimal geliyor. Ya kendisi bir armut, ya da saf Anadolu çocuğu (gerçi verdiği bilgiyi bir yere not etmekte fayda vardır ).

    Sousuke, Kaname’yi korumak için liseye başlamıştır. Lise ortamına henüz alışamamış olan saf Anadolu çocuğumuz, askeri terimler kullanarak kendini ifşa etmektedir. Kaname okulda Sousuke’yi kıyasıya eleştirmektedir. Lakin sonradan öğreneceğimiz üzere aslında durum hiç de göründüğü gibi değildir.


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi