• Sougen no Ko Tenguri




    Panda Kopanda, Lupin III, Mirai Shounen Conan gibi yapımların animasyon yönetmenliğini yapmış Yasuo Ootsuka'nın yönettiği ama daha da önemlisi senaryosunu Osamu Tezuka'nın yazdığı 1977 tarihli Sougen no Ko Tenguri 20 dakikalık bir kısa film.

    Yukarıda bahsi geçen animelerin, dönemlerinin çok ilerisinde görülebilecek animasyon kalitelerini koruyan ve kısa süresine rağmen bir adım da ileriye götürmeye çalışan Sougen no Ko Tenguri özellikle ışıklandırma ve gölgelendirme konularında çıtayı gerçekten yukarılara çeken yenilikçi bir tavra sahip.

    Neredeyse her konuyla ilgili bir yorumda bulunmuş Osamu'nun arka plana kırsal hayatı yerleştirdiği filmin hikayesi ise oldukça çocuksu ve metodik bir anlatıma sahip. Doğumundan itibaren aynı inekten süt emmiş Tenguri ile buzağı Taru-Taru artık kardeş gibidirler. Kış bastırıp erzakları tükenen köy halkı civardaki hayvanları tek tek kesmeye başlayınca Tenguri aceleyle Taru-Taru'yu köyden kaçırır. Aradan yıllar geçtikten sonra süt kardeşlerin yolu yeniden kesişecektir.

    Et stokunun azalmasıyla civardaki hayvanları avlamaya çıkan köy halkı ile Tenguri bir anda Taru-Taru ve sürüsünün avı haline gelirler. Danaları kesmek yerine başka bir çözüm öneren Taru-Taru sayesinde köyün karnı artık doyacaktır.

    20 dakikayı alışılageldik bir güzergahla doldurmaya çalışan film, her ne kadar aniden dile gelen Taru-Taru gibi bir tuhaflığı ve pek dişe dokunur sayılamayacak bir hikayeyi içinde barındırsa da 1977 yılında sahip olduğu görselliğiyle kesinlikle izlenmeyi hak eden bir anime olarak sivriliyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi